Bayram Zamanı

Bayram Zamanı

1. Zaman, varlık âleminde başlangıcı ve sonu olan verili bir süreçtir. Olaylar, gelişmeler, alınan kararlar, mekânla birleşen zaman içinde bir anlam bulur. İnsanın yaptıklarının değerli veya değersiz sayıldığı bir boyuta dönüşür.
Zaman, kendi başına iradesi olan, kâdir bir ilah değildir. Kendince kanunları olan, yenileyip durduğu sanılan şartlarını dayatan, dolayısıyla varlıkların boyun eğdiği, insanın ne yapıp etse de iradesi ile şu dünyada ama toplumsal alanda bir değişiklik yapamayıp onun getirdiği şartlara itaat edip teslim olacağı tarihsel devirler ve zaman dilimleri değildir.
İslam düşüncesinde zaman, Allah’ın kullarına verdiği en büyük fırsattır. İnsanların kendilerine tanınan zaman içinde elindeki imkanları kullandığında kayda geçirilen, kıymeti ölçülen, şartlarıyla birlikte yönetilecek bir akıştır. Kaybedildiğinde veya esiri olunduğundaysa telafisi mümkün olmayan bir değerdir.
2. Allah, zamanın da rabbidir. Kullarına tanıdığı süreyi lütfetmiştir. İnsan, anılmaya değer hiç bir şey iken bir damla sudan yaratıldı. Rahim bir mekanda beslenip şekillendirildi. Dünya aleminde kendisine yaşayacağı bir hayat verildi. Rızkı ve eceli/zamanı tayin edilip dünyaya yollandı. Şerefli bir varlık olarak yaratıldı, şerefli olarak yaşaması ve ölmesi istendi.
Dünya hayatı iyilerle kötülerin ayrışması için yaratılmış bir mekândır. İman ve küfrün çatışma alanı olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla anılmaya değer bir varlık olup olmamak, insanın kendisine tanınan zamanı içinde belli olacak. Şerefli biçimde yaşayıp ölmesi ile aşağıların aşağısı bir varlığa dönüşüp ölmesi artık kendisine verilen süre bittiğinde belli olacak. Ölüm gelip çattığında onun için zaman duracak ve geldiği yere tekrar dönecek.
Dünya hayatında kıymet, değer, anlam, bu sebeple zaman içinde anlamlı, mekanla bütünleştiğinde zamanla kayıtlı şeylerdir. Kazanmak ya da kaybetmek, zamanın nasıl kullanıldığı, onun getirdiği şartların nasıl yönetildiğiyle alakalıdır.
3. Ömürde bir gün ile bin yılllık zaman dilimi arasında nitelik olarak bir fark yoktur, fark zamanın nasıl kullanıldığıyla alakalıdır.  Bu sebeple bir gün yaşayanlar ziyanda, bin yıl yaşayanlar kârda değildir. Çünkü bir günde olup bitenlerle bin yılda olup bitenler arasında bir fark olmayıp dünya devranı hep aynı dönmeye devam etmekte, kendilerine zaman tanınanlar kendi zamanlarını yaşamaktadırlar. Zamanın ve getirdiği şartların insan üzerinde hükümranlığı, bu sebeple batıldır.
Zaman kendi başına bir ilah olmadığına göre bir günlük ömrü olanlar kendi zamanını iyi değerlendirirse, iyi değerlendirilmeyen bin yıllık zamandan daha kıymetlidir. Şu halde kime ne kadar zaman verildiyse onun için hak olan, adil olan odur çünkü onu tayin eden yegane ilah olan Allah’tır. Hal böyle olunca zamanın kısalığı yada uzunluğu hakkında biz bir şey bilmeyiz.
Zamanın değerini bilmek ya da bilmemek kula ait bir iştir. Zamanı heder edenlerin ölüm anında ve ahirette hakikatle yüzleşip akıbetini gördüklerinde ilave zaman isteyenlere karşılık “siz zaman verilenlerdendiniz” ilahi cevabı buna işaret eder. Yani zamanın kullanılış biçimi zamanın azlığı veya çokluğuyla değil onun nasıl kullanıldığıyla ilgilidir.
Müminlerden hala yaşayanlar yeni bir bayram zamanına giriyorlar. Alınıp verilen nefes varsa, toprağın üstü altından daha hayırlıdır hükmü yürürlüktedir. Anılmaya değer olanların, şerefini koruyanların hayatının kendi zamanlarında bir anlamı ve değeri, insanlar arasında en yüce ahlaki değerleri ahlak edinmeleriyle ölçülür. Şu halde daha yapacak işleri, daha kazanacak salih amelleri olanlar için fırsat zamanıdır.
4. Müslüman ümmet, aydınlanma dönemiyle başlayan kapitalist uygarlık dönemlerinden bu yana kentte, toplumsal hayatta, siyasi, sosyal ve iktisadi düzenlerde çok zaman kaybettiler. Küfrün ve şirk değerlerinin egemenliğinde zillete düştüler. Kendilerine tanınan zamanlarda iradelerini ortaya koyma, imkanlarını ve şartlarını kullanma konusunda ciddi zaaflar gösterdiler. Zamana, getirdiği şartlara boyun eğip acze düştüler.
İslam dini bu toplumsal şartlarda, süregelen bu zaman dilimlerinde bireysel inanç, ibadet ve ahlak olarak anlaşıldı, yorumlandı ve yaşanır oldu. Bu hal dinde eksiltme yapmak, dinde çelişki bulmaktı. Dolayısıyla zamanı ve hayatı parçalamak, her parçayı türedi rabbinin buyruklarına göre yaşamak normal sayılır oldu. Artık bu yanlış zamanlar geride kalmalı.
Bunun yerine İslam, gerçeğiyle anlaşılan, sahih olarak yorumlanan, salih olarak yaşanarak asli hüviyetine döndürülen bir hayat olarak ortaya çıkmalı. Bunun için İslam sosyal bir nizam olarak da, siyasi bir düzen olarak da, ekonomik bir sistem olarak da, mesleki sanatsal alandaki işler olarakta, komşu hukuku olarakta, kültürel bir yaşam tarzı olarak da, velhasıl sosyal yaşamın tümünü düzenleme işleri İslam’a göre düzeltilme yoluna girilmelidir.
5. Ramazan ayı, Kuran ayı olarak değerlendirildi ise, şirkten, küfürden, günahlardan ve kötü huylardan “arınma” sağlanmış, sorumluluk sahibi olunmuş, basiretler açılmış demektir. O halde bayram zamanı ile birlikte imandan sonra islamlaşma ve ihsanlaşma zamanı başlayabilir. Bu aşamaya ulaşılmadıysa oruç tutarak kaybedilmiş zamanlar söz konusudur.
Allah’tan gelenleri tasdik edip imanını gözden geçirmiş olanlar, bu ayda arınmış olarak sorumluluk sahibi olduğunun farkına varabilir, tavır ve davranış olarak, insanlar arası münasebetler olarak amellerini salihleştirebilir, ihsan katına ulaşabilir. Bayram günleri buna vesile olsun. Zaman, arınanların bayramına dönüşsün.
Ramazan Bayramı, fıtır/fıtrat bayramıdır. Yaratılışa, fıtri vasıflara dönme fırsatı olması dileğiyle hayır olsun, hayırlı olsun.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir