Kimlerle Uğraşmalı?

Kimlerle Uğraşmalı?

Halkı, güdülen çoğunluğu, iradesiz kitleyi, oradan buradan duyduğunu ilim sanan cahilleri çok kaale almamalı. Bunlar güçten yanadır. Kudrete taparlar. Dönektirler. Çabuk satarlar. Çıkarları onlar için her şeydir. Liderlerinin peşinden giderler. O sebeple çoğunluğu oluştururlar ve muhafazakârdırlar. Peygamberlere karşı çıkanlar hakkındaki “Onların çoğu iman etmez”, “Çoğu nankördür”, “Çoğu müşriktir”, “Çoğu cahildir” gibi Kur’an ifadelerini bu bağlamda anlayabiliriz.
Nitekim Nasr Suresi’nde, “Onların fevc fevc dine girdiklerini görürsün” ifadesi de bu gerçeğe işaret etmektedir. Neden ve ne zaman fevc fevc dine giriyorlar? Çünkü Mekke fethedilmiş, Müslümanlar bölgede tek siyasî hâkim güç olmuşlardı. Bunların da başka seçenekleri kalmamıştı. “Neden önce değil de bu zaman?” sorusunun cevabı bu mahiyette anlaşılmalı. Oysa Peygamber önce de aynı Peygamber, İslam önce de aynı İslam’dı. Ama fethe kadar imkânlar sağlayacak ve itaat edilecek yegâne güç olmamıştı.
Popülizm yapmaya gerek yok. Halka inmek, ona gitmek, onunla birlik olmak gibi safsatalar oldum olası bir hesap üzere yola çıkanların, kendilerine yer edinmek ve insanları aldatmak için söylemiş oldukları laflardır. Zira halk, peşinden gidilecek, değerlerine itibar edilecek olan değil, becerilebilirse tâbi kılınacak olandır. O sebeple halkı çok ciddiye almamalı, ona gereğinden fazla misyon da yüklenmemelidir.
Çağımızda devlet, iktidar sahipleri, ahlaksız ve töresiz zenginler, emretme yetkisine sahip bürokratlar ve ruhban sınıfı var, işte bunlar halkı yönlendirenler, yönetenler ve güdenlerdir. Dolayısıyla İslam dininin esasta muhatabı halk değil, bunlardır. Zira İslam’ı eğip büken, hakikati çarpıtıp bozan ve halkı peşinden sürükleyenler bunlardır.
Bugün İslam’dan bahsedenler, hakikati duyurmak isteyenler, halkı değil yönetici takımını muhatap almalıdır. Halkın diniyle, inancıyla, bid’at ve hurafesiyle uğraşarak onları karşıya almak yerine, onlara örneklik ederek, onları hakikate çağırarak yol almak daha doğrudur. Unutmamalı ki, halkın dini, yöneticinin dinidir. O sebeple devletlûnun, emredicilerin, saptırıcıların dinleriyle uğraşılmalıdır.
Her kim ahaliyi diline doluyor, inançları, ibadetleri, bid’atleri, hurafeleri öne çıkartıp ha bire onunla uğraşıyorsa bu adam dini anlamamıştır. Kendi kişisel kavgasını soyut ve sanal “halk” kavramıyla yaparak tatmin olmaktadır. Bu durumda iki şeyden daha bahsedilebilir: Bu adam ya Pentagon’a çalışıyor ve Pentagon’un dinini yayıyor yahut da ahmak. Çünkü kâfirlerin, sahte rablerin hoşuna gitmeyecek ayet ve hadisleri gizleyerek veya görmezden gelerek onların hoşuna gidecek ayet ve hadislerle konuşup halkın “diniyle” uğraşmaktadır. Bu sebeple, bu gibiler Allah’ın dininden değildir.
Sabahtan akşama kadar Kur’an tefsiri yapıp duranlara, ayetlerin anlamı şöyleydi böyleydi diye metin tahlili yapanlara, lehte veya aleyhte hadis konuşarak popülizm yapıp duranlara, ne diyor bunlar, ne demek istiyor bu adamlar, hangi peygambere benziyor bu adamlar diye sormalı ve onlara bu gözle bakmalısınız.
Hz. Muhammed’in Mekke’sinde ruhban sınıfı yoktu. Allah’ın son elçisine ve kuluna bir ikramıydı bu. Böylece Muhammed (s.a.v), din tartışmasıyla uğraşmak yerine doğrudan Kureyş’in ileri gelenleri, hırsız zenginleri ve alçak soylularıyla uğraştı. Çünkü Allah’a karşı gelenler bunlardı. Allah’a, sen bizim dünya işimize, ticaretimize, siyasetimize, putlarımıza ne karışıyorsun diyenler bunlardı. Ahaliyi yönlendirenler, baskı altında tutup Muhammed’e (s.a.v) düşman edenler de bunlardı.
Muhammed’in (s.a.v) haklı olduğunu ve doğru söylediğini kabul ettikleri halde diğerlerinin etkisiyle ona düşmanlık ederek karşı safları güçlendiren çoğunluğu, Allah, -tevbe edip dönmedikleri takdirde- cehennem ateşiyle uyardı. Kur’an’da, cehennemde, “Ya Rabbi, bizleri saptıran kavmimizin ileri gelenleri bunlardı” diye sızlananları örnekleyen ayetler bunlara yönelikti. Bu çoğunluk, dünya hayatında sahibine göre kişneyen at misalidir.
İslam’dan bahsetmek, hak dini insanlara duyurmak, kulluk sorumluluğunu örnekleyerek ifa etmek isteyenler halkla uğraşmaz, onunla didişmezler. Bunun yerine onların kime inandıklarıyla, hangi yolda olduklarıyla, kimlerin peşinden gittikleriyle ilgilenirler ve onlarla uğraşırlar. “Halka gideceğim, halkla birlik olacağım, onları örgütleyeceğim” gibi popülist safsatalar, bu sebeple önemsizdir. Bunun yerine devletlûyla, iktidar sahipleriyle, emretme yetkisine sahip bürokrasiyle, haksızca biriktiren zengin ve ruhban sınıfıyla uğraşıyı esas alırlar. Hakikati, onlara karşı haykırırlar. Çünkü hem halkı uyuşturan hem de Allah’a karşı çıkanlar bunlardır.
Allah’ın hak dinini bozanlar, ahaliyi aldatanlar, doğrudan Allah’a ve dine karşı çıkanlar değil, tersine Allah’a inandığını söyleyen dindar müşriklerdir. Şeriati’nin dediği gibi, Müslümanlar başından beri müşriklerle çatışmışlardır, kâfirlerle değil. Sahih dinden yana olduğunu söyleyenler bugünün Türkiye’sinde bu yalın gerçeği haykırmıyorlarsa, iktidar sahiplerini, soygun düzeniyle servet biriktirenleri, bürokrasiyi, ilahiyatları, diyaneti vs. konuşamıyorlarsa, onlar da aldatanlardandır.
Kulak verdiğimiz sese, önümüze çıkartılan yüze, kendilerini “İslam adına mücadele ediyorum” diye ortalığa dökenlere dikkat etmeliyiz. Bunlar ne söylüyor, ne yapıyor, kimlerle işbirliği içindeler, iyi anlamalıyız. Allah’ın dininden yana olanlarla Pentagon’un dininden yana olanlarını ayırdına varmalıyız. Nass ortada, Hz. Peygamber’in hayatı ortada. Ve ahiret çok yakın, hesap günü var!
Hüseyin Alan

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir