Din Hayal midir?

Din Hayal midir?

Bir nakilde Hz. Peygamber’in bir gün arkadaşlarıyla otururken şöyle söylediği belirtilir: “‘Bir zaman Sultan ile Kitab’ın ayrıştığını göreceksiniz. Sultan’dan yana olsanız ateşe gidersiniz. Kitap’tan yana olsanız, öldürüleceksiniz.’ ‘Öyle bir zamana erişirsek ne yapalım ey Allah’ın elçisi’ diye sordular. ‘Kitap’tan yana olun’ dedi. ‘O nasıl olacak’ dediler. ‘İsa’nın şahitlerinin yaptığını yapın’ dedi. ‘Onlar ne yaptılar ya Resulallah’ diye sordular. ‘Kitaptan yana oldular, şehit edildiler’ dedi.” (İbn-i Hacer, Heysemî, Taberanî)
Bu rivayeti, “Rabbim Allah’tır” dedikleri için yaşadıkları toplumda ve kendi çağlarında şehit edilenlere hamledebiliriz. Nitekim bu hususta Kur’an’ın kendilerinden övgüyle bahsettiği örneklerden Ashab-ı Uhdud, Kehf Ashabı, Ya-Sin Suresi’ndeki Salih kul gibi İsevî/Müslüman şahitler akla gelebilir.
Hz. Ömer, bir seferinde arkadaşlarına şunları söyler: “Din, hayal ve hülya değildir. Hakikattir. Kim, iman eder, niyetini değiştirir ve kendini düzeltir de, nefsine hâkim olarak açıkça bilinen haramları terk eder ve farzları yerine getirir, şüpheli şeylerden de sakınırsa, o, vallahi cennetliktir.” Dinin bir hayal değil hakikat olması budur.
Dünya hayatı bir imtihan yurdudur. Ölümden sonra tekrar dirileceğine, dünya hayatından hesaba çekileceğine inanan bir insan, dünya hayatını buna uygun olarak anlamlı kılar ve yaşar.
Dünya hayatında uğruna mücadele edilecek, elde etmek ve ulaşmak için çaba sarf edilecek şeyler, ahirette işimize yaramayacak şeylerse, bunlara iltifat edilmemelidir. Bu dünya hayatında elde edilen tüm şeyler, karşılığında dinden, imandan, İslam’dan bir şey feda edilerek elde ediliyorsa, bunlar da beyhude getirilerdir.
İyi yerlere gelmek, statü elde etmek, nüfuz sahibi olmak, servet sahibi olmak, güce ve iktidara kavuşmak gibi dünyevî amaçlar, bir Müslüman için uğrunda mücadele edilecek amaçlar olamaz. Bir Müslüman, dünya hayatının bir iman-küfür çatışması olduğunu kabul eder, bu sebeple haram ve helal ölçüsüne titizlikle riayet eder. Onun varlık gerekçesi ve uğrunda mücadele edeceği şeyler bunlardır.
Bir Müslüman, kendinde eksik olan şeyin ne olduğuna, o eksikliğe kavuşmak için neler yaptığına dikkat etmelidir. Eksikliğini duyduğumuz şeyler, diğerlerinin uğrunda koşturduğu şeyler olmamalıdır. Bizim için eksiklik, hak olan, hakikat olan şeylerdir. Allah’ın bizden istedikleridir. Gücümüz neye yetiyor, elimizden ne geliyorsa bunun için çabalarız. Fazlasından da sorumlu değiliz. Harama bulaşarak kimseyi kurtarmak gibi bir aşkımız da olmamalıdır. Herkes her ne yaparsa kendi aleyhine veya lehine yapmıştır.
Kur’an ile arınmaya bakalım. Arınmak, şirkten, küfürden, kötü huylardan ve günahlardan arınmaktır. Mü’min olmanın ilk şartı budur. Ve arınanlar ancak Müslüman olanlar, sonra da Muhsinleşenlerdir. Selam Muhsinleredir. Dünyada temiz nimetlere, ahirette de cennete layık olanlar bunlardır.
Hüseyin Alan

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir