Teoloji

Teoloji

1: Kabaca tanrısal, tanrıyla irtibatlı bilgi/bilim demek. Tanrının varlığı, yaratıcılığı, kudreti, tekliği çokluğu, din kitap peygamber gönderip göndermediği gibi konu başlıkları ilgi alanıdır.

Müslümanlıkta “kelam” ilmine denk geldiği söylenir fakat bu bir yanılsamadır. Teolojik konuları tartışmak başka bir şey, teoloji veya kelam ilmi/bilgisi üretmek başka bir şeydir.

2: İslam kelamı yahut felsefesi, muhkem ve değişmez bilgi kaynağı, nüzulü ve güvenirliliği tartışılmaz “vahiyden” ve onun kitaplaştırılmış haliyle “Kur’an’dan”; İslam hakikatini sosyal yaşam biçimindeki gerçekliğe dönüştüren, hakikat ile gerçeklik arasındaki uyumu ve bütünlüğü sağlayan ve tasdik edilmiş tek otorite olan “sünnetten” bağımsız değildir.

Dahası, şirk, şirkten kopmak, tevhid, iman, iman amel bütünlüğü, haram helal, mümin cemaat münasebeti ve dahi siyaset felsefesi ve devlet yönetim biçimi bilgisi de, İslam kelamının konuları arasındadır.

İslam felsefesi/kelamı tıpkı Kur’an lisanı gibi, tıpkı fıkıh, hadis, mantık, usul, tarih, ahlak, ahvali dünya, ahiret, hesap kitap bilimleri/bilgileri gibi kaynağını İslam’dan, İslam düşüncesinden, ümmetin 1500 yıllık üretip kendini muhafaza ettiği usulden, bu usul temelli kurulmuş İslam düşüncesinden alan bir bilimdir. Bu bilim/bilgilerin hiç biri diğerinden, genel esas ve usulden bağımsız, tek başına birer kategori değildir.

Teolojinin genelde teoridir, sosyal hayat gerçekliğiyle ilgili pek bağlantısı yoktur. Felsefik ve düşünsel boyuttadır. Köken olarak Grek felsefesine, kutsaldan bağımsız Grek akılının kozmolojik ve metafizik bilgisine dayanır. Aydınlanma çağında bu felsefe seküler teolojiye ve teoriye dönüşerek aşkın varlık ve aşkın alem bilgisine dönüştü.

3: İslam’da akıl; vahyin inşa ettiği, düşünce ve anlama sınırlarını vahyin tayin ettiği, kendi kaynağından kopmadan akletme, tefekkür etme, fıkhetme, tezekkür etme faaliyetini yürüten bir organdır. Doğuştan gelme değil, sonradan inşa edilendir. Bu akıl kendi usulünden ve dayanağından bağımsız olarak faaliyet göstermez, bunlardan kopuk bir varlık da değildir.

Teolojik akıl; vahiyden bağımsız, vahyi bilgiyi bilgi kabul etmeyen yahut, vahye dayanmayan, bağımsız, kendi başına otorite olan bir varlıktır. Kozmik ve kozmonolojik bilgiyi, bu bilgiye dayalı sosyal kültürü ve değer yargılarını üretir. Bilgi, doğru, iyi ve güzel bu aklın faliyeti neticesinde tayin edilen değerlerdir. Dini, dini bilgiyi de bu akıl kendince ve yeniden tanımlar, değerlendirir.

4: Teolojik din Hıristiyan ümmetinin bir marifetidir denebilir. Bunda, Roma devrinde, Roma’ya itaat etmeyip manastırlar halinde, İslami fıkha bağlı kalarak devletten bağımsız cemaat yapılanması içinde yaşayan İsevilere, Roma’nın kitlesel katliam yapmasının rolü vardır. Kur’an’da bu Müslümanları överek anlatan birçok kıssalar vardır.

Roma, öldüre öldüre bitiremediği Müslümanlarla uzlaşmak zorunda kaldığında konsül toplantıları yaptı. İşte bu süreçte Roma aklı galip geldi, İsevilik Romalılaşarak Hıristiyan teolojisini üretti. Sabretselerdi Roma İsevileşecekti lakin tersi oldu Hıristiyanlık Romalılaştı. Kilise denen kurumsal özerk yapılarda bundan sonra kurulacaktır.. Allah’ım onları affetsin.

Bu teolojinin doğurduğu dini telakkinin niteliği, şeriatsız bir din icadıdır. Bu sebeple Hıristiyanlık bir itikad, ahlak, dua ve sevgi dinine dönüştü..

Bunlara karşılık Yahudiler, uzun yüzyıllar boyu dağınık halde, başka devletlerin hükümranlığı altında sürgünde yaşadılar. O devirlerde Yahudiler, asla şeriatlarından vazgeçmediler. Din adamları ekstre şeriatlar icat etse de bu titizlikleri onları korudu, nesillerini muhafaza etti.

Yahudileri yüzyıllarca koruyan bu husus, onların, sürgün gittikleri ülkelerde yöneticilerle yaptıkları anlaşmalar sayesinde olmuştur. Bu anlaşma özetle, Yahudilerin içinde yaşadıkları ülkelerin yöneticilerine siyaseten itaat edeceklerini, vergilerini vereceklerini buna karşılık, kendi içlerinde Yahudi şeriatı ile hüküm verecekleri ve Yahudi cemaati halinde yaşayacakları bir özgürlüğü elde etmelerini kapsıyordu.

Bu sebepledir ki Yahudiler, insanlık tarihinde getto halinde yaşayıpta kendilerini muhafaza eden, dini şeriatlarına bağlılıkları sebebiyle hep var olan bir ümmet oldu. Nihayet geçen yüzyılda kendi devletlerini kurmaları da buna bağlıdır..

5: Kur’an bu tarihsel gelişmelerden sonra inzal edildi. Yahudi ve Hıristiyanların ümmetlerinin bozdukları dini/İslamı tamamlayıp ikmal etti. Ve ilk suresinde bu iki ümmeti “gazaba uğrayan ve dalalete düşenler” olarak niteleyip Müslümanlardan, onların yolunu takip etmemeleri, onlara benzememeleri istendi.

Kendi tarihinden kopan, kendi tarih felsefesini unutan, Kur’an’ın uyarısını hafife alan Müslümanlar, modern çağda bu iki ümmetin akıbetine benzer bir akıbete düştüler. Özellikle de Hıristiyanları taklit ettiler. Dolayısıyla İslam dini de, Müslümanlar eliyle teolojik bir dine dönüştü.

Bu gün İslam dini teolojik bir din olarak “sevgi, barış, kardeşlik” dinine, kamusal hayattan kopuk bireysel “itikad, ahlak ve ibadet/dua” uygulamasına dönüştüyse, sebepleri buralarda yatıyor..

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir