Devlet Denen Kutsanıp Yüceltilirse

Devlet Denen Kutsanıp Yüceltilirse

1: Her şeyi devlet ayarlı, gününü ve geleceğini aktüel politikaya ve politikacıya bağlayan bir ülkenin milleti, kendine has özellikler taşır; kamu sırtından beslenen iş adamı, işçisini satan sendika, sosyal yardıma bağlı ahali, kariyeri için bilim satan akademisyen ve aydın, çıkarını ilke edinmiş medya, sanatçı, sporcu ve meslek erbabı bu şartlarda, bu sayede gelişir.

Bu tür siyaset yapma biçiminde devlet, toplumda tek örgüt olarak var olur. Kutsanan ve yüceltilen devlet dışında özerk başka örgütlenmelere izin verilmez yahut varlığını devlete borçlu veya devletin bizzat kurduğu örgütlenmelerden bahsedilebilir. Devletle insan arasında, insanı, özgürlükleri ve hakları koruyacak devletten bağımsız özerk aracı kurumlar gelişmez.

Böylesi toplumsal bir bütünlüğün kendine has siyasal organizasyonunda devlet, yapısal olarak yurttaşı bireye doğrudan müdahale etmek, yönlendirmek ve etkilemek ister. Dolayısıyla devlet toplum ilişkisinde, devletle yurttaşı birey arasında özerk herhangi bir aracı kuruma müsade edilmez.

Bu bahiste modern çağın kendine has sivil toplum denen aracı kurumlarının neliğini konuşmaya gerek yok çünkü bizim ülkemizde dahi bu örgütlerin ne için var olduklarını ve fonksiyonlarını anlayacak yeteri kadar tecrübeye sahip olduk.

Benzer şekilde Rousseou’nun devletten bağımsız ve özek yargı erkinin, yurttaşı devlet karşısında koruyacak yahut devleti de denetleyecek bağımsız ve özerk bir yargı önerisinin modern devletlerde kabul gördüğünü hatırladığımızda, yargının devletin çıkaracağı yasaları uygulayan bürokratik bir mekanizmaya dönüştüğünü hatırda tuttuğumuzda, bunun ne kadar mümkün olduğu tartışılır.

2. Geleneksel toplumlarda devletle toplum arasında insanı koruyan iki önemli ‘aracı’ kurum vardı; geniş aile yapısı ve cemaatler. Geniş aile yapısı modern çağda çekirdek aileye dönüştürülerek devlet için erkeği savaşçı, kadını topluma yararlı çocuk yetiştirme vazifelisi olarak görüldü. Çekirdek ailede erkek devlete, resmi kurumlara ve bankalara doğrudan muhatap kaldı. Bu dahi yetmez oldu şimdilerde, cinsiyetçilik temelinde ailenin bütünüyle çözüldüğü bir sürece girildi.

Aynı şekilde geleneksel toplumlarda insanı özgürleştirici ve bağımsızlaştırıcı nitelikleriyle cemaatler vardı fakat şimdilerde bunlar da itibarsızlaştırılarak tasfiye edilmeye çalışılıyor.

Geniş aile yapısının yahut cemaat yapılanmasının şüphesiz kimi mahzurları vardır, doğal olarak vardır fakat, bu iki kurum o kadar önemlidir ki, mahzurları bunların yok edilmesini değil noksanlarının ikmal edilip tahkim edilmesini gerektirecek kadar önemlidir. Özellikle Müslümanlara has bu imkanın yeniden düşünülmesi gereği hasıl olmuştur. Aksi hal devletin hegemonik hükümranlığı karşısında insanın tek başına ve savunmasız kalması kaçınılmaz olacaktır.

3. İslam tarihinde Müslümanlar geniş aile yapısı ve cemaatleşmeyle bu tür mahzurları daha baştan yok etmişlerdi. Onların böylesi yapılanmaya gidişi elbette inançlarının bir gereğiydi. İmanla amel bütünlüğünün korunması, iktisadi, sosyal, hukuki ve siyasi hayatın inanç unsurlarına göre düzenlenmesinin bir nedeniydi.

Kuşkusuz İslami tarihte her şey yolunda gitmedi. Dönem dönem iktidarlar inanç esaslarını ve bağlarını değil devletlerinin siyasi çıkarlarını esas aldı. Ceberrutlaşan iktidarlar, zulme sapan ve baskıya yönelen muktedirler devrinde Müslümanlar, iç savaş çıkartmak yerine, bu iki imkanla direnip sabrederek devletten uzak durmayı benimsediler.

Devletlerin dinden bağımsızlaştığı o devrelerde, varlıklarını devlete bağımlı kılmak yerine hem devleti hesaba çekecek ve hem de hayatlarını inançlarına göre yaşayacak geniş aile ve cemaat yapılarını tahkim ettiler. Bu iki yapı içinde hem güvenlik sağlıyor hem ekonomik ihtiyaçlarını karşılıyorlardı.

Müslümanlar öylesi devrelerde bu iki kurum sayesinde ilmi üretmeye ve aktarmaya devam etti. Bu imkanla akıllarını, nesillerini ve dinlerini korudular. Cemaat yapısı içinde varlıklarını sürdürdüler. Bu tecrübe, modern çağda uğradığı şaşkınlık sebebiyle ne yapacağını bilmez duruma düşüp oradan oraya savrulan günümüz insanı için, dikkate alınacak bir imkandır.

Unutmayalım, bu gün İslamdan, Müslüman milletten, cemaatten bahsedebiliyorsak bunu onlara borçluyuz. Kitaplarda yazılan ve okunanlardan çok daha fazla İslamın sosyalleştirildiği ve yaşanarak üretildiği ve aktarıldığı o tecrübelere borçluyuz.

 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir