Seçme Seçilme Yahut Hadi Yine İyisiniz!

Seçme Seçilme Yahut Hadi Yine İyisiniz!

Greklerin filozof gibi filozofu Sokrattan bu yana demokrasi demogogların rejimi, aydınlanmadan bu yana da erdemli ve filozof olmayan sokaktaki sıradan insanların yasa yapıcı ve yönetici olarak seçildikleri bir rejim olarak bilinir.

Bilirsiniz, ‘küçük insanlar kişileri, ortalama insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri konuşurlar’ derler. Küçüklerin çoğunluğu, ortalamanın orta sınıfı, büyüklerin azınlığı oluşturduğunu da bilirsiniz.

Kişileri konuşanların yurttaşları olduğu ulus devletler çağında her ulus devletin kısmi iç politika hariç ‘ulus-devletler arası’ yahut ‘ulus-devletler üstü’ kurum ve kurallara bağlı kalacağı fikrine sahip olmaları beklenmemeli. Politikacılarınsa, meslekleri gereği oy çokluğuna ihtiyaç duyacakları için bu sınıfa hitap edeceklerini biliniyor olmalı.

Bu vaziyette seçmenlerin ‘adayımız şu mu bu mu olsun, şu partiden mi bu partiden mi olsun’ diye çabalayıp durmaları, hangi adayın fikirleri ve becerileriyle kentimiz/ülkemiz daha iyi yönetilir, adaleti, sosyal dengeleri hangisi daha iyi gözetir, bu işe daha uygundur diye hesaplamak yerine, hangisinden yana taraf olursam kazancım ne kadar olur yahut hangisi bana benziyor diye düşünmeleri kadar doğal ne olur ki..

Avrupavari siyasi dengeleri sağlanmış, ülkede her alandaki bölüşüm görünürde de olsa eşitlenmiş, toplumsal istikrarı oturmuş sistemlerde hem seçime katılım oranı düşüktür hem de, aday bulma konusunda zorluk çekilir. Zira insanlar hem para kazanacakları başka bir çok becerilere, mesleklere ve işlere sahiptir hem de, politikacılıkla kaybedilecek zamanı iyi yaşanacak zamandan kayıp olarak görürler. Dolayısıyla politika, meraklıları için belirli sürelerle sınırlı bir deneyimden öte ilginçliğe sahip değildir.

Üçüncü dünya ülkelerindeyse durum farklıdır; politika müthiş cezbedicidir. Hayat memat meselesi gibidir. Yükselmenin, para kazanmanın, statü elde etmenin ve dahi güçlü olmanın ana kaynağıdır. Dolayısıyla bir bulaştın mı bi daha zor kurtulursun! Denebilir ki buralarda politikacılık, kurtarcılık misyonuyla vizyondan hiç düşmeyen bir klasiktir..

Demokrasilerde politikacıların, oy çokluğuna duyacakları ihtiyaç gereği seçim süreçlerinde vurgulamaktan vazgeçmedikleri ‘ülkenin bekası ve milletin birliği’ teması sloganı gerçekte, politikacının kendi politik çıkarları ve politik geleceklerini ustaca örtmek içindir. Sokratın deyişi, aydınlanmanın tescillediği tecrübe bu değerlendirmeyi haklı kılmıyor mu?

Seçimler boyu vaadedilenlerin faturasının daha sonra çokluğu temsil edenlere çıkartılacağını bilen azınlık sınıftansanız sorun yok, değilse, seçtiklerinin kazanması çoğunluğun hem maddi hem manevi bakımdan ruh sağlığına iyi gelir! Devletleri uluslararası sermayenin yönettiğini bilmeyeler kendi benzerlerini seçtiklerinde mutlu mesut dahi olabilirler.. Ne diyelim, hadi yine iyisiniz!

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir