Cibril Hadisi ve Müslüman Toplum Modeli

Cibril Hadisi ve Müslüman Toplum Modeli

Hemen herkes tarafından bilinen sahih hadislerdendir, Cebrail, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.) arkadaşlarıyla bir mecliste otururken insan suretinde gelir ve üç soruyla onlara İslam’ı, İman’ı ve İhsan’ı öğretir. Sorular Hz. Peygamber’edir. Cevapları, “Doğru söyledin” karşılığıyla bizzat Cebrail tasdik eder. Bu nedenle hadis, Cibril Hadisi olarak bilinir.
Önce hadisi hatırlayalım. Abdullah b. Ömer’in, babası Hz. Ömer’den naklettiği hadis şu şekildedir:
“Bir gün Resulullah’ın (s.a.v.) yanında bulunduğumuz sırada birden yanımıza elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:
‘Ya Muhammed! Bana İslam’ın ne olduğunu söyle’ dedi. Resulullah (s.a.v.), ‘İslam, Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i haccetmendir’ buyurdu. O zat ‘Doğru söyledin’ dedi. Babam dedi ki, ‘Biz buna hayret ettik, zira hem soruyor hem de tasdik ediyordu.’
‘Bana imandan haber ver’ dedi. Resulullah (s.a.v.) Allah’a, Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına, şerrine inanmandır’ buyurdu. O zat yine ‘Doğru söyledin’ dedi.
Bu sefer ‘Bana ihsandan haber ver’ dedi. Resulullah (s.a.v.), ‘Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da, o seni muhakkak görür’ buyurdu.
O zat, ‘Bana kıyametten haber ver’ dedi. Resulullah (s.a.v.), ‘Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir’ buyurdular. ‘O halde bana alametlerinden haber ver’ dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.), ‘Cariyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir’ buyurdu. Babam dedi ki, ‘Bundan sonra o zat gitti, ben bir süre bekledim, sonunda Allah Resulü bana, ‘Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?’ dedi. ‘Allah ve Resulü bilir’ dedim. ‘O Cibril’di, size dininizi öğretmeye gelmişti’ buyurdular.” (Buhari, İman, 1; Müslim, İman, 1; İbn-i Mâce, Mukaddime, 1).
İslam, Kelime-i Şehadet’te, namazda, zekâtta, oruçta, haccda mündemiç bulunan imanî unsurlarla, kaidelerle toplumsal hayatı birleştirmek ve bütünleştirmektir. Nakledilen hakikate teslim olup dünya hayatının bir iman-küfür çatışması olduğunu kabul etmek, bundan dolayı haram ve helallere titizlikle riayet etmektir. Toplumsal hayatta da Allah’ı Rab kabul etmek, Allah’ın iradesini bu dünyada yüceltip ayakta tutmaktır. İmanın dışa vurumu, kişiliğe, kimliğe ve şahsiyete dönüşmesi İslam’dır. Silm’e girenin kurduğu toplumsal ilişkileri imanî yönlendirmelere uygun olarak kurması, tercihlerini buna göre yapmasıdır. Özetle imanın salih amel kısmı, İslam’dır.
İman, Allah’a güvenmek, onun güvenlik alanına girmektir. Allah’tan gelen bilgilere itimat etmek, onları (iman esaslarını) tasdik etmektir. İçseldir, kalbidir, zihinseldir. Bu bilgilere göre insanın niyetini değiştirip kendini düzeltmesidir. Şirkten, küfürden, günahlardan ve kötü huylardan arınmak ancak bu iman ile mümkündür.
İhsan, niyetini değiştiren, kendini düzelten ve toplumsal hayatını imanî unsurlara göre düzenleyen insanın dünyevî hiçbir beklentisi olmadan, yapıp ettiklerini insanlardan bir karşılık gözeterek yapmadan, Allah’ı görüyormuş gibi, sadece Allah için, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek iş tutmasıdır. Malını bu sebeple verir, yetimi, yoksulu bu sebeple gözetir, her şartta adaleti bu sebeple ayakta tutar, cihada bu sebeple çıkar.
Bu hadis, Mü’min insan tipini, vasıflarını ve İslam’a teslimiyeti, bu Müslüman kimlikten oluşan Müslüman toplum modelini tarif edip biçimlendiriyor. Bu nedenle iman edip Müslüman olanlar, ihsan aşamasıyla birlikte insanlar arasından seçilmiş kullar oluyorlar.
Küfrün egemen olduğu, müşriklerin Müslümanları yönettiği bir dünyada Mü’min, Müslim ve Muhsin olmak önemlidir. Hakkı dillendirmek, Hak ehli olmak, modern toplumlarda Hak namına muhalefet etmek ve bu sebeple örgütlenip mücadele vermek, Peygamber’in Sünnet’ine uymaktır. Raşid halifeler döneminde uygulandığı gibi farklı görüşlerden biri üzerinde icma/ittifak ederek yol almaktır.
Bu dünyada servet edinmek, statü elde etmek, nüfuz sahibi olmak ve sırf iktidar olmak için mücadele etmek, Müslüman olmamaktır. Çünkü bir Müslüman bunlar uğruna var değildir. Öldükten sonra yeniden diriltilip hesaba çekileceğine inananlar, insanlardan bu sebeple ayrışanlardır.
Hüseyin Alan

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir