Müslümanlar Neyin Peşinde

Müslümanlar Neyin Peşinde

Uğrunda var olunacak bir şey varsa, o şey kıymetlidir; şartlar ne olursa olsun peşi hiç bırakılmaz. Zira iş varlık yokluk meselesidir.

Ortaçağın modern çağa dönüşümünde yaşanan bilgi biçimi başta iktisadi alandaki, toplumsal ve siyasal alandaki değişim, insanlık tarihinde ve hayatında çok şeyi yeniledi. Daha önce bilinen ve uygulanan çok şeyi de ya yok etti yahut özünü yeniledi.

Toplumsal yapıda böylesi büyük değişimler olduğunda iktisadi ve siyasi taraf başta olmak üzere, birileri büyük kaybeder, birileri büyük kazanır; doğaldır..

Kayıp ve kazanç maddi, mali imkan ve birikimde olabileceği gibi imtiyaz, statü imkanlarında da olur. Öyle ki eldekileriyle birlikte günü kaybedenler, geleceği de kaybetmiş olur. Bi de var ki ideolojik değer, varlık gerekçesi ve hükümranlık bakımından varlık yokluk anlamında kazanıp kaybetmek söz konusudur..

Bi şeye hakkıyla sahip/malik iken onu birilerine kaybedenlerin, değişim oldu diye olup bitene razı geleceğini, kaybettiklerinin peşini bırakacağını, mücadele etmeyip vaziyeti kabulleneceğini düşünmek saflık olur. Ortaçağın iktidar bloğunu oluşturan, imtiyazlı sınıfından krallar, prensler, ruhbanlar öylesine kaybettiler ki, peşine düşecekleri bi şeyleri kalmadı. Haksız da oldukları için ayaklarını basacak yer yoktu.

Ama o sınıftan aristokrasi Yani toprağın ve köylünün sahibi olanlar, sanayileşme aşamasında değişen mülkiyet ve kazanç kaynağı bakımından değişen nitelik ilişki dolayısıyla, kaybettikleri için mücadeleden hiç vaz geçmedi. Nitekim sanayileşmiş Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da eski toprak sahipleri sonrakinin fabrika ve banka sahipleriyle bitmeyen rekabetini sürdürüyor.

Dünün kölesi, sonrasının serfi, daha sonrasının köylüsü, en sonuncusunun işçisi, zaten bi kaybı olmadığı için yeni durumda pazarlıkla kopartabildiğine veya verilene razı oldu..

Bu büyük değişim dalgası, kolonyalizm döneminde tüm dünyayı sararken Müslüman toplumları ihmal edecek değildi. Saltanat rejimleri yıkıldı; din temelli millet sistemi ulus temelli yurttaşlığa dönüştü; şeri-örfi ikili hukuk sistemi ikincisi lehine tekleşti, ilki terk edildi; reaya içinde beraya olanlar herkesle eşitlendi.

Saltanat rejimlerinde iktidar sınıfı iken sonradan bu imtiyazlarını kaybetmek bi kayıp mıydı? Demokrasi, diğerlerini değilse de iktidar imkanını yeniden tanıdıysa, kaybedilen kazanılmış, aranan bulunmuş mu oldu? Hepsi bu muydu?..

Bu değişim ve dönüşümde Müslümanların iktidar olma dışında peşine düşecekleri başkaca kayıpları söz konusu olmadı mı? Bunların bi çetelesi tutuldu mu? Evetse o veya onlar neydi ve onlar peşine düşecek kadar değerli olmadığı için demokrasinin sunduklarıyla yetinmek kafi mi geldi?Hayırsa, ne olursa olsun, dünya hayatı gereği hep olageldiği için, modernleşme döneminde de olana bitene bakmadan, uğrunda var olunacak, peşi hiç bırakılmayacak olan neydi?

Kadim bi dava gütmek ‘hayalcilik’ midir? Olana rıza, olması gerekene ‘zaruret var kusura bakma’ demek midir? Realiteyi yüceltip değeri terk etmek midir? Bunu düşünelim mi?

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir