Her Yol Harama Mı Çıkar

Her Yol Harama Mı Çıkar

 1.Bizde derler ya hani ‘binalar zinalar çoğaldı, kötülükler hükümran oldu iyilikler yok oldu, fesat her yeri kapladı, o sebeple toprağın altı üstünden daha hayırlıdır.’ Ortaçağın dindar Hıristiyanları da diyordu ki ‘şehirler günah merkezidir. Oralardan uzaklaşıp Manastırlara çekilmeli, cemaat olmalı, helalinden ekip dikeceğimiz ve mahsullerini paylaşarak yiyeceğimiz kırlara göç etmeli, takva budur.’
2.Bundan bin seneden biraz önceki zamanlardı. Müslümanlar, Emeviler devrinde başlayan, Abbasiler devrinde giderek çoğalan Halifelik tipi siyaset ve yönetim biçimindeki bozulmalardan sonra, isim, şekil ve sembol olma özelliği dışında, halifeliği ve onun temsil ettiği İslam nizamını kaybettiler. Kur’an artık bütünsel bir hayat kitabı olmaktan çıkıyor, etkisi sınırlandırılıyordu. Dolayısıyla siyasi teşkilatlanma ve hükümranlık ile iktisadi işleri düzenleme işlerinde sultanlık, meliklik, hakanlık, şahlık dönemleri egemen olmaya başlayacaktır. Günümüze gelindiğindeyse İslam toplumsal hayattan, hukuki düzenden de çıkmış, salt imanî unsurlara, kişisel ibadet ve ahlaki tutumlara ait kılınmıştır.
M.950’lerde tarihteki o büyük kırılma sonrası meydana gelen yeni durumda, salih alimlerimiz iki şeyi öncelikli ve acil hale getirdiler: İlki; şeriatın varlığının muhafazası ve müdafaası meslesi, ikincisi; birinciye bağlı olarak Müslüman bir toplumun varlığı ve bekası meselesi. Bu iki önemli husun var olması ve yaşaması için ‘zalim de olsa bir sultana itaati’ gerekli gördüler. Fakat bu yönetim tarzını asla meşru kılmadılar. Muhalefetlerini hep sürdürdüler, olması gerekeni hep savundular. O devirlerde onların siyasi alanda yapabildikleri şey, adaletli bir yönetimin unsurlarını bildirmek, sultan olacak kişide aranacak vasıfları saymak olabildi.
3.Gazali’nin yaşadığı M.1100’lerde siyasi hayata bağlı olarak, sosyal hayatta olduğu kadar iktisadi hayatta da fesat/bozulmalar baş göstermişti. İnsanlar zirai üretimde, sanatta, sınai imalatta, ticarette, mali işlerde, ücretlerde ve pazardaki muamelelerinde helal kazanç yolların tükendiğini, haramdan başka kazanç yollarının kalmadığını konuşmaya başlamışlardı.(1)
Gazali’ye göre, öyle düşünenlerin çoğu şöyle diyordu: Helal kaybolmuş, ona ulaşma yolları kapanmıştı. Helal olarak sadece tabii kaynaklardaki su ile boş arazilerdeki otlaklar kalmış, onların dışındaki her şey kötü eller ve fasit işlemler tarafından bozulmuştur. Onların bu yanlış zannı, başka çare kalmadığına göre harama dalmak normaldir neticesini doğurmuştu.
Oysa onlar böyle söylerken mallar ve mallar içindeki maddeler arasındaki farklılıkları kavrayamamış, helal kazanç esasını İslam dininden kökten söküp atmışlardır. Gazali, bu yanlış bilgiden dolayı yanlış uygulamaların önünün açılmasına şiddetle karşı çıkmış, çağının siyasi, iktisadi ve sosyal hayat şartları üzerine tahliller yapıp hak olanı dillendirmiştir.
Gazali bu konuda diyordu ki, helal kazanç sağlamak her Müslümana farzdır. Bu vecibe, diğer vecibeler arasında anlaşılması ve uygulanması en zor olanıdır. İşin zorluğu helal işlerin ve muamelelerin bitmesinde değil, kendi çağında helal kazançla ilgili bilgi ve uygulamaların ortadan kalkmış olmasındandır. İnsanlar sebeplere değil uygulamalara bakarak yanlış hüküm veriyorlar.
Malların çoğunluğunun ya da tümünün haram hale geldiğini söylemek, ‘çok’ ile ‘daha çok’ ve ‘en çok’ arasındaki farkı bilmemekten kaynaklanır. İnsanların çoğu nadir olmayan bir şeyin ‘daha çok’ veya ‘en çok’ olduğunu sanır. Oysa ‘nadir’ ve ‘aza’ karşılık ‘çok’, ‘daha çok’, ‘en çok’ dereceleri vardır. ‘Az’ olmayan bir şey mutlaka ‘çoğunluğu’ teşkil etmez… ‘Evet’ diyor Gazali, ‘zamanımızda  haram yollar çoğaldı fakat çoğunlukta olduğu ileri sürülemez.’
4.Gazali’nin naklettiğine göre yukarda bahsedilen görüşleri savunanlar, üç şeye dayanıyorlardı. Onların bu dayanakları, malların elde ediliş tarzı ve biçimine odaklanıyordu. ‘Oysa’ diyor ‘bu yanlıştır çünkü malların, kendi içinde taşıdıkları maddeleri itibarıyla helallik ve haramlık durumu, çağa göre, şartlara göre değişmez.(2) Bütün mallar taşıdıkları maddeleri itibarıyla sabittir, helaldir. Haramlık, o malları işlemekle ve muamele ile oluşur.’
Gazali, bu çerçevede helal kazanç yollarını tükendiğini söyleyenlerin görüşlerini üç şıkta toplar ve bu şıklara tek tek cevap verir. Birincisi: Diyorlar ki, mal gaspı ya da soygun girişimleri çoğalmıştır. İkincisi: Faiz ve benzeri gayri meşru işlemler çoğalmıştır. Üçüncüsü: Haram mallar birikerek çoğalmıştır. (Kendisi haram yolla edinilmiş koyunun doğurması, buğdayın başak vermesi gibi)
5.Birinci dayanağa cevap: Bu görüş temelsizdir. Bir toplum veya ülkede ‘çok sayıda’ zalim insan bulunabilir. Fakat onlar hiç bir zaman ‘çoğunlukta’ olmazlar. Mesela etrafında yüz bin kişilik bir ordu toplamış bulunan bir hükümdar, genellikle bir milyonluk ahalisi olan ülkeye hakim olabilir. Hatta belki de tek bir vilayetin nüfusu, bütün askerlerin sayısından fazla olabilir. Yani yönetenler hep azdır yönetilenlerse çoktur.
Aslında bunun başka türlü olması da mümkün değildir. Zira azınlık olan yönetenlerin sürdürdükleri müreffeh hayatı, çoğunluk olan yönetilenlerin çalışması sayesinde mümkün olmaktadır. Eğer yönetenlerin sayısı yönetilenlerinkinden fazla olsaydı ve mesela bir kişi on yöneticinin geçimini sağlamak zorunda kalsaydı, onların hepsi birden helak olurdu. Hırsızlar içinde aynı muhakemeyi yürütebiliriz.
Böylece bir toplumda ya da ülkede zalimlerin sayısının mazlumlardan daha az olduğu ve netice olarak da gasp edilen ya da çalınan ve böylece haram duruma geçen malların miktarının, diğerlerinden az olduğu ortaya çıkmış olur.
İkinci dayanağa cevap: Faiz ve benzeri gayri meşru muamelelerle elde edilen malların miktarı da, toplum düzeyinde ele alındığında, meşru yollardan elde edilenlerden her zaman daha azdır. Başka türlü ifade edilirse bir toplumda meşru muameleler, gayr meşru muamelelerden daha fazla olur. Bu muamelelerde bulunan fertlerde öyledir. O halde gayri meşru muamelelerin ‘çokluğundan’ söz edilebilir fakat onların ‘çoğunluğu’ teşkil ettikleri söylenemez.
Üçüncü dayanağa cevap: Dayanakların en hayalisi budur. Eğer haram mallar çoğalıp biriktirilebiliyorsa, bu aynı şekilde helal mallar için de geçerli bir durumdur. Toplumda meşru mallar çoğunlukta olduğuna göre, çoğalma ve birikme açısından bunların haram ve gayri meşru mallardan daha önde ve fazla olacakları açıktır. Özellikle gasp edilen mallar çoğunlukla nemalandırmak için değil tüketilmek için gasp edilir. Bu sebeple de gayri meşru malların artma ve birikme şansı, meşru olanlara nispetle daha düşük demektir.
6.(Bize göre) Gazali’nin, ileri sürülen dayanaklar ve onlar hakkındaki esaslı görüşleri, öz itibarıyla hala doğru ve haktır. Lakin çağımızdaki şartlara ve durumlara göre görüşlerinin kendisi gibi salih alimler tarafından ihya edilmesi ve yenilenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü, 16. Yüzyıldan sonra ortaya çıkan kapitalist maddi serbest pazar ekonomisi ve faizli muamelelere dayalı mali finans sistemi yaygın ve etkin kılındıktan sonra meydana gelen yeni durum, onun zamanındaki gibi değildir. Gasıplar (devlet erkânı), üreticiler (teknolojiyi, üretimi ve pazarı tekelleştirmiş kapitalist burjuva) ve finansçılar (bankacı-borsacı-para ve kâğıt işleriyle uğraşanlar) neredeyse tüm mallara, ücretlere ve kazançlara el koyabilmiş, tüm muameleleri belirler hale gelmişlerdir.
7.Sonuçta Gazali, meşru ve helal kazançların her yerde ve her zaman diğerlerinden daha çok olduğu hükmüne varmıştır. Çünkü bütün kazançları sağlayan temel dayanak, helal olan (ham) maddelerdir. Malların helalliği sürmekte ama onlar üzerinden yapılan imalat ve muameleler değişmektedir. Ona göre özetle, gayrimeşru muamelelerin ve haram kazançların çoğaldığı doğrudur, fakat çoğunlukta oldukları yanlıştır. Az olmalarına rağmen sık sık ekseriyette gibi gözükmesi, kötülük ve bozulmanın, insan gözünde büyümesi ve çok görülmesi gibi psikolojik ve sübjektif bir esastan kaynaklanır.
İşin kötü tarafı, üçlü savunmanın aslında insanların kalbine kuruntu vermek isteyenlere yaramasıdır. Çünkü dini zayıflamış olan insanlar, onları allayıp pullayarak takva yolunu kapamanın ve mallar ve kazançlar arasında helal haram ayırımı yapmaya çalışanların davranışlarını kötülemenin gerekçesi haline getiriliyor.
Yukardaki üç şey, şartlar ne olursa olsun hep bir arada bulunacaktır. Mesele, helali tercih edip etmeme meselesidir. Farzı muhal yer yüzünde bir tek helal üretimi kazanç ve ücret kalmasa, her tarafı haram kaplasa bile, bu durum yine de haramdan sakınma ve helali arama vecibesini ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde harama dalmanın ve gayri meşru işlemlere yeltenmenin gerekçesi de olamaz.
Böyle bir durum olsa dahi yapılacak şey şudur, bütün toplumu kapsayacak şekilde, tüm geçmişe çizgi çekmek ve her sahada bütün hükümler içinde bulunulan zamandan itibaren yeniden başlatmak. Çünkü ‘haddini aşan şey zıddına dönüşür.’ ‘Her şey haram olunca her şey helal olur.’

  1. Sabri Orman, Gazalinin iktisat felsefesi, insan yayınları. Doktora tezi. Hocanın da belirttiği gibi Gazali’nin bu konudaki fikirleri sadece İhya’i Ulum’id din adlı kitabındaki görüşlerinden derleme olup başka kitaplarındaki konuyla ilgili görüşleri bu kitapta yoktur.
  2. Gazali’nin ‘mallar ve içindeki maddeler olarak bahsettiği’ şey, bütün üretimlerin yapıldığı temel mallardır. Bunlar toprak, toprağın altındaki ve üstündeki metaller, hayvanlar ve bitkilerdir. Bunlar sabittir ve helaldir. Bu mallardan yapılan üretim beşeri faliyet ve katkı olarak ‘bilgi, sanat dediği uzmanlık ve işbirliği’ gerektirir. Üretim biçimi ya da tarzı, ürünlerin alım satımı, finans, emek vs bütün bağlantılarıyla ‘muamele’ dediği işlem, insan işidir ki haramlık ve helallik buradan çıkar.
Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir