Büyüksün Kapitalizm!

Büyüksün Kapitalizm!

Başbakan, devlet çalışanları için cuma öğle mesaisini cuma namazı vaktine uygun olarak düzenlenmesi için genelge yollayacakmış ya da yollamış. Vay anasını diyecek gerek “şeriatçı” gerek “Kemalist laikçi” ve “ulusalcı solcular” ve dahi “saftirik Aleviler” için çok önemli sayılacak bir düzenleme. Kimileri sevinçten bayılacakken kimileri de üzüntüden yataklara düşecek!
Bu işi başka türlü de yorumlayamaz mıyız? Meseleyi bir dünya sistemi, bu dünya sistemine ayarlı Türk toplumu, Türk iktisadi ve siyasi sistemi açısından değerlendirirsek ortaya ne çıkar? Öyle ya, bu memlekette politik iktidarı üstlenenler bütün toplumu ilgilendiren konularda ve devletin bekası için kararlar alacak ama, bu kararlar aynı zamanda dünya sistemi aleyhine olmayacak. Meseleye başka bir açıdan bakıp aslında gizlenen nedir onu anlamaya çalışalım mı?
Türkiye’de insanları toplumsal düzene uyumlu hale getirmek, devlete itaat ettirmek ve verili realiteyi yürürlükte tutmak için yapılıp edilenler vardır. Bunlar önemlidir. Dolayısıyla toplumsal bütünlük içinde bulunan küçük toplumlar var, bunlar içinde düzene ve sisteme muhalif olabilecek olanlar vardır. Bunları da hizaya sokmak için yapılan önemli işler ve bu işleri yapan kurumlar vardır. Bunlar daha çok ideolojik ikna işni görürler, fark ettirmeden. Bunlardan önem sırasına göre üç tanesini söyleyelim:
İlki eğitim sistemini yürüten okullar, ikincisi askeri kışlalar, üçüncüsü cuma namazları ve hutbeleridir… Çocukluk ve gençlik devresinde sisteme ve düzene uygun kafalar yetiştirmek için okullar devrededir. Dikkat ederseniz artık çocukları analarından doğar doğmaz okullara alıyorlar… Okulunu bitirenler için askerlik vazifesi gereği kışlalar devreye girer. Orada nasıl bir talim terbiye yapıldığını bilmeyen erkek yoktur… Bu ikiliden sonra başı boş kalacak, düzene aykırı fikirlere kapılabilecek ve kontrolden çıkabilecek insanlar için cuma namazları ve hutbeleri devreye girer. Cumalar, belirli süreyle sınırlı olmayıp ölene kadar sürer…
Postmodern de denen kürsellik aşamasında iletişim araçları çok etkili olmaya başladı. Ulusal sınırlar rahatlıkla aşılmaya, sivil alanlar genişlemeye başladı. Yani? Yanisi bizim oğlanlar ve kızlar, ardından yetişkinler, kontrolden çıkmaya, başka ağızlara bakmaya, farklı sözleri de dinlemeye başladı. Öğretilen “gerçekleri” sorgular oldu. Böyle giderse “ya davulcuya ya zurnacıya kaçacaklar”…
Anlaşılması için diyelim, diyanetin öğretisi dışında cihatçı, Fethullahçı, ilahiyatçı, Kur’ancı, Kelamcı, sivil vs. dindarlar türedi ve bunlar resmi din öğretisi dışında “dini doğruları” konuşmaya, yaymaya, taraftar bulmaya ve hatta kurumlaşmaya başladı… Yine diyelim, dindar ulusalcı, Kemalist uluslacı, Yurtsever ulusalcı, Vatansever ulusalcı vs vatandaş yetiştirme mekanizması dışında kalan mahfiller dünyacı, çıkarcı, küreselci, bireyselci, başıboş bireyler üretmeye veya arzu edilmeyen kimlikler iddiasında bulunan Kürtçü, Alevici, Çerkezci, Lazcı vs insanlar türemeye başladı… Bunlar yukarıda sayılan üçlü denetimden çıkanlara örneklerdi.
Peki bu durumda ne yapacaksınız, ne yapmalısınız? Memleketin ortak değeri Sünni İslam, bunun resmi temsilcisi Diyanet. Yüzbinin üstünde kadroya, çok büyük bütçeye, yüzlerce kuruma ve binlerce camilere sahip diyanet. Devlet içinde “devlet” olan bu kadar büyük bir “cumhuriyeti” ne için elinizde tutuyorsunuz? Ülkenin geleceği, toplumsal bütünlük ve çıkarı için değil mi? O halde, Diyanet daha fazla devreye girmeli ve işini daha ciddi yapmalı. Ama artık o da kendini yenilemeli çünkü vatandaş eski vatandaş değil…
Cuma namazı meselesini, imam hatip okullarının yaygınlaştırılması meselesiyle birlikte düşünebiliriz. Okullara okutulması için konan siyer ve kuran derslerini de benzer açıdan değerlendirebilirsiniz… Ahmet Altan’ın deyimiyle, Atatürk ilke ve inkilapları eskiden Türkçe okutulurdu, şimdi Arapça olarak okutulacak, mesele bundan ibaret…
Fakat bu mesele, bu tarafıyla konuşulmayacak. Medya bu tarafıyla işlemeyecek. Siyasiler ve oy verenleri böyle anlamayacak tabii… Şayet sigara içme yasağı meselesini çözebilmişseniz, bu konuyu da çözersiniz. Nasıl mı? Sigara yasağı, vatandaşın sağlık meselesi konusu olarak ele alınmadı ama, piyasaya öyle bir ambalajla sürüldü. İstatistikler gösterdi ki, sigara ve alkol alışkanlığı yüzünden erken yaşlarda hasta olan, çalışamayacak duruma gelen emekçilere, devlet bütçesinden çok fazla sağlık harcamaları yapılıyor. Kapitalist piyasa, hasta emekçilerden uzun süre istifade edemiyor. Yakın gelecekte ucuza çalışacak emekçi kalmayacak… Ne yapmalı? Tedbir almalı. Yani, geberene kadar çalıştıracağın ucuz emekçiyi “sağlıklı” tutmalısın! Ama meseleyi böyle değil de sağlık meselesi olarak ortaya sürerseniz, milyonlarca insanı ikna etmeniz daha kolay olur!
Hüseyin Alan

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir