Yalan ve Gerçek

Yalan ve Gerçek

1.80’li yıllardı, İzmir’de kuyumculukla uğraşıyorduk. Meslekte sermayenin tümü gündüzleri vitrinde, akşamları korunaklı kasadadır. Sabahları erken dükkan açılır, kapı içerden kilitlenir, geceden kasaya istif edilmiş mallar cinsine göre, kendi tablalarına ve askılarına yerleştirilmiş şekilde vitrine güzelce dizilir, sonra cezbedici spot ışıklar yakılır. Bu arada bir gün öncesi aç kapa, göster yerine koy, elleme deneme derken temasla kirlenmiş altınlar tek tek elden geçer, temizliği yapılır çünkü altın hassas bir metal, çabuk kirlenir, oysa vitrinde ışıl ışıl görünmelidir. Balıkçılardaki ve manavlardaki ışıklara dikkat ettiniz mi, nedendir?
2. Kuyumcunun müdavim müşterileri cinstir, doktor hasta, avukat müvekkil, karı koca, berber traş olan ilişkisi vari özele girer, sırdaş olunur, mahrem birçok bilgi paylaşılır. Çünkü ilişki insan insan ilişkisidir, yakınlık kurulmuştur. Altının albenisi, tasarruf aracı, kazanç enstrümanı, nakit kaynağı, mutlu günleri kutlama hediyesi, gösteriş aracı, hırsızlık hedefi vs olması sebepleriyle müşteri çeşitliliğini de sağlar. İnsan tabiatını çabucak kavratan da bir meslektir aynı zamanda. Şimdilerde markalaşıp esnaflık niteliğini ve popülaritesini yitirip yerini kaybetmeye başlasa da.
3.Yine böyle bir sabahtı. Kilitli kapının ardında kasadan altınları çıkartıyor, tezgahın üstüne diziyor, temizlik yapıp cinsine ve sırasına göre vitrine diziyorduk. İçerde bir dostumuz vardı. kolej mezunu sivil polisti. Meslekte eskiydi. Daimi senatörler ve her dönem milletvekilleri çıkartan CHP’li bir aileden geliyordu. 80 öncesi sol kesime yakınlığı dolayısıyla sicil almış, emniyet müdürü olacakken yükselme yolları kapanmış, sürgüne gelmiş, sıradan görevlerle oyalanıyordu. Tanışıklığımız onun görev yaptığı Kırşehir’e dayanıyordu. O beni biliyor ben onu duyuyordum o vakitler.
Polislik mesleği de insan karekterini tanıma fırsatı veren bir uğraştır. Onlar dışardan normal insanlara olağan görünen kadın ve erkekleri iki lafından, giysisinden, duruşundan ve bir hareketinden vs hemen tanır. Çünkü yılları toplumun suçlularıyla geçiyor. Kötü tarafı meslekte geçen zaman herkesi suçlu gibi görmeyi, her şeyden ve herkesten kuşku duymayı huy edindirmesidir.
Fırsat buldukça dostumuzla İslam’ı, Müslümanları tartışırdık. O yıllarda gençtik, jilet gibi kesiciydik. O fikirlerimi kabul etmez ama benle konuşmayı severdi. Ara sıra kendi hikayesini anlatır, gerçek hayattan ibretlik kareler aktarır, normalleşmemle ilgili öğütler verirdi.
4.O gün de sabah işler bitmiş, kapıyı açmış, çaylarımızı içerken müşteri beklemeye başlamıştık. Ortağımla polis dostumuz koltukta oturuyor, ben tezgahta oyalanıyordum. Bir adam girdi içeriye, 20’li yaşların sonundaydı. Kız arkadaşına bir hediye almak istediğini ama şu an parası olmadığını, ay başında ödeyeceğini söyledi. Cebinden çıkarttığı cüzdanından polis kimliğini gösterdi, kendini tanıttı, borcunu ödeyeceğini söyledi.
Kuyumculukta veresiye yoktur, altın borsası sürekli değiştiği için genelde peşin çalışılır. Adama veresiye altın satmadığımızı söyleyip özür diledim. Normalde müşteri bunu duyunca çıkıp giderdi ama adam gitmedi. O polislikten bahsetti, istersem kimliğini teminat olarak bırakacağını söyledi. Ben tekrar özür diledim ama adam ısrarını sürdürdü. En son “ben Adanalıyım, Allahına kadar delikanlıyım” tarzı bir de çıkış yaptı. Dili iyi dönüyordu. Bir an empati yaptım. Gevşemeye başlamış adamın istediğini verecek hale gelmiştim ki halimi gören ve beni tanıyan ortağım yerinden kalktı ve tezgaha geldi.
Söze girip müşteriden özür diledi. Benim söylediklerimi tekrarladı ve başka dükkana gitmesini rica etti. Ama adam hala ısrar ediyor, aynı şeyleri tekrarlıyor, üste çıkmaya çalışıyordu. İçimden sabah sabah çattık diyordum. Derken, olayı başından beri kenardan izleyen ve bizi gözleyen sivil giyimli polis dostumuz ayağa kalktı, sert bir ses tonuyla “sok o cüzdanı g…e, defol git” dedi. Allah dedim, şimdi silahlar konuşacak yahut kavga çıkacak.
Hiçte öyle olmadı, adam kimliği cüzdanına koydu, cüzdanı pantolonun arka cebine soktu ve çekip gitti. Şok olmuştum, ne olduğunu hiç anlamamıştım. Benim halimi görüp anlayan dostumuz ‘gel otur şuraya, şimdi sana bir hayat dersi vereceğim’ dedi. Hepten şaşkınlaşmıştım.
Söze önce ‘sen ve ortağın onca nazik şekilde adamın isteğini geri çevirdiniz ama adam ısrarla isteğini yineledi. Hatta alacaklı gibi üste çıkmaya çalıştı. Ben sert şekilde bir cümle söyledim hemen çıkıp gitti’ dedi ve sonra devam etti: ‘Niye?’ ‘Çünkü o bilir ki sesim “amir” ses tonuydu. O emre itaat etmeye alışık biriydi, emri aldı ve yerine getirdi. Sen memur olmadığın için bunu bilmez anlayamazsın. Ama lüks bir lokantaya, mağazaya, otele vs gittiğinde giyimin ve konuşma uslubun karşısında orada çalışan “emir kulları” sana “efendisi” gibi muamele eder, bu tecrübeyi yaşadınsa beni anlarsın!
Devamla ‘şunu hiç unutma’ dedi ve ‘bir insan ben şöyleyim böyleyim diyor ve bunu tekrarlıyorsa’ bilesin ki söylediklerinin tam tersi biridir.’ Sen adama kibarca davrandıkça adam habirem ‘ben şöyleyim, ben böyleyim’ deyip durdu. Sonra polis kimliğini kullandı. Sora da Adanalı olmakla övündü. Bu adam aslında ‘Allah’ına kadar yavşaktır.’ Niye?
5. Ve Tarihi ders: ‘Bir insan dürüst olduğunu söylüyorsa o aslında sahtekarın ta kendisidir. Çünkü gerçekten dürüst olan insan dürüstçe davranan insandır. “Dürüst olan dürüst olduğunu söylemez, dürüst olarak davranır.”
Büyük bir dersti. Hiç unutmadım. Yaşadıkça yaşlandıkça hikmetini kavradım. Bu ibreti birçok söylem ve davranış tarzına yorumladım, geniş bir alana yaydım. Gördüm ki hakikat oydu.
“Neden yapmadıklarınızı söylersiniz”, “Yaptığınız iyiliği başa kakmayın” buyurmuştu Allah. Bunu tekrar edip durmak değildi murad yahut mesel. Hale, tavra, tarza dönüştürüp ahlak edinmekti. Söylem ve hakikat. Gerçeği ele veren ne, söz-kelam-dil. Tekrarlanıp durulan.
Kıssadan hisse: Son zamanlarda ne kadar çoğaldı ‘millilik-yerlilik’ lafları. ‘Adalet söylemleri.’ ‘Demokrasi, hukuk devleti, kardeşlik’ söylemleri… Sizin de dikkatinizi çekiyor mu?

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir