Gerçeğin Yeniden Kurgulanması

Gerçeğin Yeniden Kurgulanması

1980 sonrası hükümranlığını hemen her alanda ilan eden postmodern tezler, arkasındaki sermaye gücüyle ‘modern gerçekliği’ yeniden kurguladı.

Bu işi, ideolojik değer yüklü kurgu, kavram ve anlamları yapı sökümüne uğratarak başlattı; kavramsal ve anlamsal hiyerarşiyi yeniden kurarak başardı. Sonuçta, insanla alakalı tarihi ve kültürel, dini ve ahlaki, insani ve adil ne kadar birikmiş değer, tavır, tutum ve münasebetler varsa tümü özsel olarak değişti, şeklen de dönüştü.

Mimari, sanat, bilim, medya, politika, reklamcılık, modacılık ve dahi ruhbanlık, el birlik bu hususta baş rol aldılar. Her biri rolünü çok iyi oynadı..

Bir kaç misal: TV dizileri ve proğramları. Toplumsal gerçeklik, değer temelli tutumlar ve söylemler, gerçekte olmayan, karşılığı da bulunmayan kurgu ve söylemlerle değiştirildi. Tartışma proğramları ve dizilerle gerçekler yeniden kurgulandı, insanlara yeni roller dağıtıldı. Hasarın büyüklüğünü mahremiyet alanında görmek mümkündür.

60’ların gerçek sosyal sorunlarını ve modernleşen toplumsal sorunları ‘Şaban’ filmleriyle dile ve göze getirenler artık, ‘Recep İvedik’ tiplemesi, ‘kurtlar vadisi’ dizileri ve nereden kazandığı nasıl harcadığı belirsiz ‘mafyatik’ ailelerin konforlu, ahlaksız ilişkileri, alışkanlıkları değiştirdi..

Gençler, gerçekte hiç olmayan, yaratılırken yaşı, fiziği, sağlığı, hayatı mahvedilen kızlı erkekli rol modellere özendirildi. Genç, ‘berbat-kötü’ olduğuna ikna edildi. Ne yapıp edip o modele benzemesi için her şeyden feragat etmesi istendi..

Sanayileşme ve kentleşmeyle başlayan, kıtalara göre farklılıkları taşısa da endüstriyel toplumsal yapının, iktisadi sistem ve siyasal düzenin sebep olduğu ‘öznel isyan’ sebepleri ve talepleri olarak ‘en evrensel’ ve ‘en mücadeleci’ hareket olarak görünen “feminist hareket” dahi, özünde değişip dönüştü; cinsiyetçi hareket oldu..

Artık ideoloji veya din kaynaklı değerler sistemi ve pratiği yok çünkü, post-modern bunların tümümün hasmıydı. Dolayısıyla genel olarak “cinsiyet yok; ırk yok; sınıf yok.” Çarpıcı misal Müslümanlık olmayınca müşrik yok, kafir yok. Sosyalizm olmayınca burjuva yok, mülkiyetsizlik yok, sefalet yok. Kadın erkek cinsi olmayınca feminizm yok. Başka bi deyişle “eşitsizlik yok; sömürü yok; ezilen yok. Zorba yok; ezen yok; zulüm yok; haksızlık yok.”

Bunlar yoksa ne var? Farklılık var. Giderilebilir detay farklılıklar var! Tarihten geriye ne kaldı diyecek olursak ‘hiç bi şey’ diyeceğiz. Geçmiş zaten kötüydü.

Şimdi, burda, biz varız diyeceğiz. Gelecek umut dolu diyeceğiz. Uğrunda var olunası şey ne ola desek, evrensel ama ‘soyut insan’ diyeceğiz. Eşitsizlik, adaletsizlik, baskı ve sömürü yok farklılıklar var diyeceğiz. Paradoks, bu insanın hem yerel hem küresel olması!. Afrikalı zenciyle Amerikalı beyaz eşit diyeceğiz!

Tarih dahil, toplumsal hafıza ve kültür dahil, değer üreten din ve ideolojiler dahil her şeyin yeniden kurgulandığı bu post-yapısal dönem bu. Dil, her şey! Kavramlar bu dilde yeniden hiyerarşiye sokuldu. Önemsiz önemli, önemli önemsiz yapıldı.

Modern çağda, acı hatıralarıyla yakıcı gerçeklik olarak süren ekonomik, sosyal ve siyasal eşitsizlikler ve adaletsizlikler şimdi ‘farklılık’ olarak değiştirildi. Masumlaştırıldı. Buradaki paradoks ise çoğunluk içinde azınlık kalmış ‘inanç-din-dil-kültür-cinsiyet-göçmenlik’ gibi nice küçük ‘azınlıklara’ veya ‘gruplara’ özgürlük alanı açılırken çoğunluğun temsilcilerine ‘diktatörlüğün’ kapılarının açılması..

Hepimiz duyar olduk, dindar ebeveynler şaşkınlığını; çocuklar ‘din yorgunuymuş; nesil kopup gitmiş nihilist ateist deist’ olmuşlar! Paradoksa bakınız; ‘kör olası sebep’ alçak ‘öteki’ ama dini yeniden kurgulayan post-modern allameler ve bunlara ikna olan ebeveynler ‘masum!’

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir