ASGARİ ÜCRET MESELESİ

ASGARİ ÜCRET MESELESİ

1: Türkiye’de her yıl sonu asgari ücret tespiti ‘pazarlığı’ yapılır. Bu işe asgari ücret tespit komisyonu karar veriyor. Komisyonda 5’i hükümeti, 5’i işveren örgütlerini, 5’i de işçileri temsil etmek üzere toplamda 15 üye var. İşçileri, en çok üyeye sahip konfederasyon (TÜRK-İŞ) temsil ediyor.

Komisyon her aralık ayında dört kez toplantı yapıyor, sonuncusunda gelecek yılın asgari ücretini belirliyor. Nihai karar oy çokluğuyla alınıyor. Hukuki itiraz yolları kapalı.  

2: İşçi temsilcisi denen aslında; işçiden kesilen aidatlar sayesinde yüksek maaşlı, geniş imkanlı, nüfuzlu, patronlar ve bürokrasiyle arayı iyi tutup dengeleri iyi gözeten ‘sendika bürokratı’dır.

İş-veren temsilcisi denen aslında; iktisat bilimine takla attırarak dört temel üretim faktöründen/unsurundan (doğal kaynak, sermaye, girişimci, emek) biri olan emeğe, üretimden elde edilen hasıladan hissesine düşen payı adil olarak vermek, hak ediş olarak görmek yerine kendini ‘verme’ pozisyonunda hisseden, sayesinde işçiye istihdam yarattığı sanısıyla hareket eden ‘patrondur.’

Hükümet temsilcisi denen aslında; sermaye birikimi, yatırım, istihdam ve kalkınma sarmalında girişimci yaratmaya özen gösteren, bu sebeple ucuz emek piyasası oluşturarak her daim işveren lehine hakemlik eden kamu otoritesidir, ‘devlettir.’  

3: İktisadi literatürde asgari ücret, kamu otoritesi tarafından belirlenen, bir işçinin ailesiyle birlikte, insanca yaşayabilmesi için zorunlu tüketim ihtiyaçlarını sağlayabileceği ‘minimum kazanç’ miktarı, asgari, en az ücret demektir.

Uluslararası çalışma örgütü (ILO) ve Birleşmiş Milletler teşkilatı asgari ücreti, işçinin ailesi göz önüne alınarak hesaplanır diyor ancak Türkiye’de, tek bir işçinin zorunlu geçimlik masrafı baz alınarak hesaplanıyor.

Aşağıda izah edilecek konuların anlaşılması için ekonomi bilimiyle ilgili özet bazı veriler aktaralım:

4: Üretim faktörleri olarak sıralanan dört temel unsurdan doğal kaynaklar/hammadde gerçekte herkese ait olan kaynaktır; tasarrufu devlete aittir, girişimcinin mülkü olarak görülür, karşılığı ranttır.

Sermaye; girişimciden bağımsız unsur olarak görülür, devlet teşvik ve kredi ile ayrıca destekler, karşılığı faizdir.

Girişimci; üretmek için ortaya çıkan müteşebbistir, diğer unsurları bir araya getirir, üretim için teşebbüs eder, karşılığı kardır.

Emek; üretim sürecinde kullanılan işçiliktir, karşılığı ücrettir.

Herhangi bir mal veya hizmet üretmek için üretim sürecinde kullanılan üretim unsurlarından her biri kendi hissesine düşeni alır ya da üretim maliyeti böyle hesaplanır.

Oysa ilk üç unsurun müteşebbise, dördüncü unsurun emeğe ait olduğu görülmezden gelinir. Dolayısıyla üretilen mamulden elde edilen gelirin paylaşımında matematik olarak ¾’nün müteşebbise, ¼’ininse işçiye düştüğü söylenebilir. Burda hükümran olan baştan bellidir.

Üretim süreci sonunda oluşan mamülün ‘değerinin’ neye göre hesaplanacağı, dolayısıyla paylaşımın nasıl yapılacağı meselesi siyasal sistemle alakalı bir meseledir.

Kapitalist nitelikli serbest pazar ekonomisinde söz sahibi olan girişimci yahut sermayedardır; ‘rant, faiz, kar’ unsurlarının sahibidir. Üretilen mamül için değer, satıldıktan sonra elde edilen ‘kar’dır. Kar, ‘para’ ile ölçülür. Doğal olarak hiç bir müteşebbis para kazanmayacağı bir işe girmez.

Üretim unsurlarından emeğe gelince, geçimlik başka imkanları elinden alınmış, kentte zihnini ve bedenini satarak geçinmek zorunda bırakılmış işçiden bahsettiğimizi bilirsek, iş-veren’e ‘teslimiyet’ dışında başka yolu kalmayan bir unsurdan bahsettiğimiz de biliriz.

İşçi örgütleriyle işveren temsilcilerinin bir araya gelip pazarlık yaparak üzerinde uzlaşacağı varsayılan asgari ücretin parasal karşılığının tespitinde, grev, toplu sözleşme gibi hak ve yetkileri kısıtlı işçi sınıfının, bu denklemde hak ettiğini almasını beklemek akla muhal olurdu.

5: SGK verilerine göre Türkiye’de 20 milyon 218 bin sigortalı çalışan/işçi var. Bunların %43’ü yani 8.7 milyonu asgari ücretli. Asgari ücretten %10 fazlasıyla çalıştırılan 1.8 milyon işçiyle, asgari ücretle çalıştırılıyor gösterildiği halde ücretinden bir kısmının gayri resmi yollardan ellerinden geri alınmasına razı gelenleri eşitlersek, toplamda 10 milyon civarında emekçi bir sınıftan söz ediyoruz.

Asgari ücretle çalışan bir işçi, 2 çocuğu ve eşiyle birlikte 4 kişilik bir aile olarak hesaplanıyor. Dolayısıyla 4 kişilik aile çarpı 10 milyon, eşittir 40 milyon kişi söz konusu. Şu halde asgari ücretli derken aslındaTürkiye nüfusunun yarısından bahsettiğimizi bilelim.

Bu bağlamda asgari ücret bir taraftan, bir ülkedeki tarım, sanayi ve mali üretimden, teknolojik ilerlemeden, hizmet sektörünün gelişiminden vs elde edilen hasılanın ya da fazlalığın nasıl paylaşıldığının göstergesidir; 

Diğer taraftan politik olarak ‘adalet, eşitlik, özgürlük, refahın paylaşımı’ ilkelerinin, ne kadar ‘hakkaniyete’ uyumlu olduğununun uygulamadaki somut göstergesidir.

6: 1946 yılına kadar Türkiye’de sendika kurmak yasaktı. Bu tarihte dernekler kanununda yapılan bir değişiklikle işçi sendikaları kurma izni çıktı, bir çok sendika kuruldu. Buna rağmen grev, toplu iş sözleşmesi yapma, işçi sendikaları konfederasyonu kurma hakları yoktu.

Amerika ile başlatılan siyasi ilişkiler neticesinde 1952 yılında işçi sendikaları konfederasyonu (Türk-iş) kurulması için izin çıktı. İlginç olansa sendika liderlerinin Amerika’ya uzmanlık eğitimi için kurslara gidip gelmeleriydi. Nihayet 1963 yılında grev ve toplu sözleşme hakları verildi.

7: 2020 yılına girerken tespit edilecek asgari ücret tutarının, ülke nüfusunun %50’sini temsil eden ‘alt sınıfa’, gayrisafi yurt içi hasıladan elde edileceği hesaplanan (reel) refahtan hisselerine düşen payı temsil edeceğini söylemek gerekir. Başka bir deyişle iktidarın/devletin ‘adalet, eşitlik, özgürlük, bölüşüm’ denen demokratik ilkelere yaklaşımın göstergesini, bir kez daha somut olarak göreceğiz.

Türkiye’de toplam nüfusa oranla gelir grupları eskiden 20 sınıfa ayrılır, %5’lik gelir dilimleri halinde hesaplanırdı. Son yıllarda gelir dağılım tablosu öylesine bozuldu ki artık gelir grupları 5 sınıfa ayrılmış, %20’lik dilimler halinde hesaplanıyor.

Bu şu demek: Bir yıllık toplam ülke hasılasından aslan payını alan ve diğerlerine göre arayı çok fazla açan %5’lik gelir grubu, ilk %20’lik gelir dilimi arasına sokulup gizleniyor.

40 milyon asgari ücretli alt gelir grubuna karşılık, kendi içinde farklılaşsa da bi o kadar orta sınıf var. Bunlar ilk %5’lik gelir grubuyla alt gelir grubu arasında yer alıyor.

Modern devletler, üst gelir grubunun baskı aracı olarak örgütlenmesine rağmen daha önce olmayan bir orta sınıf yaratmış, bu sınıfın desteğiyle de hükümranlığını südürüyor.

Şu halde asgari ücretli nüfus grubu, serbest piyasa koşullarında iş-verene mahkumiyet dışında bir seçeneğe sahip değildir.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir