Demokrasi Derken

Demokrasi Derken

Demokrat olmanın ‘amentü’ şartları dersek ifadeyi güçlendirmiş, ondan muradı anlaşılır kılmış, iffetini korumuş oluruz.

Tarihçesinden gelişim sürecine ve olgunlaşmasına kadar teorik ve pratik olarak belirli standartları oluştu; doğal olarak zıtlarıyla (ilahi dayanaklı yönetim biçimleri, ırsiyetle geçen krallık rejimleri, militarist yönetimler ve diktatörlükler) farkları da ortaya çıktı.

Sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte gelişti; zamanı ve mekanı laik temelde, endüstriyel şartlarla uyumlu olmak üzere yeniden örgütlenmiş toplumsal yapılar, gündelik hayatlar ve yaşam biçimlerinde olgunlaştı; birey/yurttaş tipi özgür insanı kutsallaştırdı; yasama-yürütme-yargı iktidarını halk adına denetleme ve yönetim katında olup bitenlerden halkı haberdar etmekle görevli olarak medyayı dördüncü güç yaptı; ileri sanayileşme aşamasına geçmiş ülkelerde olmazsa olmaz türünde standartları oturmaya başladı..

Demokrasinin değişmez standartlarını ve kendisini anlamak için ilk şey; “kurulu statükoya ya da mevcut toplumsal ve siyasal düzene nitelik ve meşruiyet bakımından itiraz edip karşı olmamak ya da, başka bir meşruiyete ve niteliğe dayalı sosyal iktisadi yapı ve siyaset yapma biçimi istememek” kaydıdır. Bu kayıt, onun alameti farikasıdır.

Bu bağlamda onun standartlarını “düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü; serbest ve adil seçim; ‘dil-vatan-tarih-kültür-ulusallaştırılmış din’ ortaklığında birleşip bütünleşmiş ve çoğunluğu temsil eden ulusa has kılınmış iktidar; parlamentoda oluşan çoğunluk yönetimi; kapitalist nitelikli serbest pazar ekonomisi; siyasete katılım, ekonomik girişim ve tartışma hakkı; tanımlı ulus çoğunluğun içinde kalmış ‘dil-tarih-kültür-inanç-fikir-din-cinsiyet’ temelli azınlıkta kalanların haklarına çoğunluğun müdahale etmemesi, yasalarla haklarının kısıtlanmaması yani insan hakları; herhangi bir dine dayalı görüş ileri sürmeden seküler akılla bir araya gelip ‘ortak aklı’ oluşturanların memleket meselelerini tartışıp teklife ve karara dönüşmesi için mücadele etmesi, mücadelenin önündeki engellerin kaldırılması; buna bağlı olarak siyasi hakların parlamento dışında da kullanılabilmesi yani sivil toplum…” olarak sayılır.

Demokrasi tarihinde, demokratik yolları kullanılarak iktidar olma fırsatı bulan ‘faşizm, nazizm ve diktatörlük’ tipi rejim tecrübeleri yaşanınca demokrasinin kurumsal ve anayasal yollarla korunması güçlendirilmiş;

‘Hukukun üstünlüğü; anayasa mahkemeleri; iktisadi siyasi bireysel girişim ve fırsat eşitliği; eğitimde, iş bulmada, sağlık hizmetlerinde eşitlik; insan hakları; sosyal devlet’ gibi standartlar hem gelişti hem de daha güçlü (uluslararası kurumlarca da) teminatlarla korunmaya alındı.

Demokrasilerin vaz geçilmez ilkeleri ya da en düşük standartları dendiğinde uygulamada “anayasal devlet; laiklik; yasa önünde eşitlik; bireysel hak ve özgürlüklerin korunması; seçim sistemi; iktidarların seçimle değişmesi” evrensel kabuller arasında sayılır..

Demokrasi sadece bir seçim sistemi midir, bir yönetim biçimi midir, bir kültür müdür yoksa sanayileşme ile başlayıp gelişen laik kapitalist kentli toplumsal yapıların ve yaşam biçimlerinin vazgeçilmez siyasal rejimi midir.. tartışmaları eskidendi zira o aşamalar geride kaldı.

Çünkü hemen herkes bireyselleşti; tanrıdan-devletten-kamusal yarardan ve ahlaki bağdan kurtulup özgürleşti; sivilleşti; laikleşti; kapitalist tüketici oldu; cenneti bu dünyada kurmaya başladı..

Demokrasi artık, daha iyisi bulunamadığı için en güzeli olarak kabule şayan olmuş ve her yere yayılmıştır. Uluslararası prestije ve korumaya sahiptir. Dolayısıyla demokrasi varken başka bir dünya görüşünden, başka bir toplumsal yapı ve siyasal düzenden bahsetmek ‘gericilik-gelişmemişlik’ sayılıyor; ‘diktatörlük’ taraftarı olarak itham ediliyor..

İnsanlık tarihinde demokratik çağa kadar hiç bir şey bu denli ‘evrensel’ sayılıp yayılmadı, etkinleşmedi, dillere pelesenk olmadı; hemen her insan kurduğu bir cümlede demokrasiyi anmaktan kurtulamadı.

Öylesine ki, başka bir insan tipinin, dünyanın, hayatın, yaşam biçiminin, bilgi türünün, değerler sisteminin, sosyal ve siyasal düzenin varlığıyla ‘dinlerini-akıllarını ve nesillerini’ koruyabilecek Müslümanlar dahi kendilerini demokrasi içinde ifade etmek, İslam demokrasisi gibi ucube bir icadı üretmek zorunda kaldılar!

Ey demokrasi; sen neymişsin be abi!

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir