Ahlak Derken

Ahlak Derken

Klasik çağın geleneksel toplumlarının tümünde yasa, ‘nomos-namus-ahlak’tı; kurallarının dayanağı göksel/kutsal/tanrısaldı. Buna karşılık,

Uygulama yetkisi yöneticinin elindeydi; o sebeple ona Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi/temsilcisi denir, ona itaat edilirdi. O da güttüğü koyunlarının çobanı, yönettiği ahalisinin/ailesinin babasıydı..

Modern çağın endüstrileşmiş, kentlileşmiş, sivilleşmiş, laikleşmiş tüm toplumlarında yasa ile ahlak/namus arasındaki bağ koptu; yasa ahlaktan bağımsız bir kategori oldu; dayanağı ‘akıl-bilim-toplum’ oldu; dünyasal/seküler/insansal oldu..

Bu değişim eskinin yöneticisi yeninin soyut devletini tanrılaştırdı zira, artık uygulama gücü yanında yasa koyma yetkisini de eline geçirmiş, her tür iktidarı tekeline almıştı. Tanrı devlet metaforu da bundan dolayıdır..

Modern toplumlarda ahlak; kişiseldir, özel ilişkilerde geçerli bireysel tutum ve davranışlardır. Müeyyidesi ve koruyucusu yoktur. Grek felsefesine kalırsa mesleki etiklerdir..

Vicdan, ‘güzel-iyi-doğru’ duyguların ve kuralların kişide içe dönük ifadesi iken, ahlak; o unsurların aynı kişide dışa dönük öznel tarafıdır.

Kaldı ki o iyi güzel ve doğruların, neye göre iyi güzel ve doğru olduğu da ayrıca tartışılır..

Bu vicdani ahlaki unsurlar artık toplum-doğa-insan kaynaklı olup siyasi iktisadi hukuki vaziyete göre, kişisel vicdani ve ahlaki itaat yahut isyan tutumuna da işaret eder;

Kapitalist siyasal düzenin sebep olduğu ‘sömürü, adaletsizlik, haksızlık, yasal zorbalık, yoksulluk, işsizlik, iç savaşlar, katliam ve sefalet’ karşısında,

Sosyalist düzen namına ‘eşitlik, adalet, kardeşlik, paylaşım, dayanışma’ talepleri, vicdani ahlakı tepkiler bu misaldir..

Yasal kuralların hükümran olduğu yerde ahlak aranır mı? Bireysel ve özel münasebetlerde aranabilir lakin toplumsal/kamusal alanda ve münasebetlerde aranmaz; olmaz da zaten çünkü sosyal hayatta karşılığı yoktur. Çünkü sosyal hayat yasalarla işler.

Yahut olsa olsa yasaları iyi ve doğru uygulayan ahlaklı vazifelilerden, yasalara uyan iyi, doğru ve sadık ahlaklı yurttaşlardan bahsedilebilir..

Bu ahlak meselesinin bir de topluma ilişkin bir tarafı var ki ibretliktir;

’Değişim her şeydir’ kaidesince toplumlar değişir, şartlar değişir; zaman mekan yeniden örgütlenir; değişen şartlar yeni toplumsal ve siyasal bir yapı üretir; başka bir aşamaya geçer; insanlar ve varlıklar arasındaki değerler ve münasebetler de yeni duruma göre yenilenip değişir. Bu durumda yasalar gibi vicdani ahlaki hisler ve kurallar da doğal olarak değişir/yenilenir..

Şu halde ahlaktan bahsederken neden bahsettiğimizi ve elbette hangi ahlaktan, neye göre iyi güzel ve doğrudan bahsettiğimizi bilmeliyiz, zira;

Kapitalizmin; liberalizmin; sosyalizmin; faşizmin; muhafazakarlığın öznel ahlakları vardır. Bunların ahlakları da kendi bilgi kuramı ve pratiklerine göre şekillenir. Bunları ahlaksız saymayalım yani!

Bu ülkede dindar bir başbakan ‘bir hususta yasa varsa orada ahlak aranmaz’ dediğinde çağdaş gerçeği söylüyordu. Keşke anlaşılsaydı..

İslam ahlakı başka bir kategoridir; günümüz toplumsal ve siyasal yapısında karşılığı yoktur, olanı da olabildiği kadar kişiseldir deyip bahsi erteleyelim..

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir