Kadın Hakları Sadece Kadın Hakları Mıdır

Kadın Hakları Sadece Kadın Hakları Mıdır

1: Ne çok tuttu; modern toplumsal ve siyasal yaşam şartlarında “kaybedenlerin” hak hukuk derken işin içine bi de kadın haklarını katmaları yok mu, ıslahat ve reform adına bayramlık görüntü gibi oluyor!

Kaybetmek iki türlü görüntü veriyor; uluslarası arenada ülkeler bazında çevreye yerleşen ülkeler bazında ve her ülkenin kendi içinde çevrede kalan toplumsal kesimler bazında.

Çevredekiler, merkezde yer alanların ideolojisini savunmak ve ona göre şekllenmek durumunda kalınca, bakın biz de çağdaş ve modernistiz edasıyla bir yerlere kendini ispat için selam çakarken görüntü ne çok masum, talepler ne kadar haklı gözüküyor değil mi?

Kör olası “töre”, gericiliği anımsatan feodal “gelenek” ne berbat bir şey; hep bunların yüzünden geri, cahil ve yoksul kalındı. Bunlar tez elden yıkılmalı, bir an önce aklı ve bilimi kullanıp modernleşmeli ve özgürleşmeli, değil mi!

Kendi dünya görüşünü terk eden çevredekiler modern hakikatten, bu hakikate dayalı zihinden, bu zihnin bilgi biçiminden ve yaşadığı laik toplumsal ve siyasal hayattan bihaber; kurulan tuzaktan alabildiğine gafil; iki adım sonra başına ne geleceğini dahi düşünemeyecek denli “cahillere” iki çift laf gerek.

Bu işler öyle kulağınıza fısıldandığı, sizin de sandığınız gibi doğal ve basit değil.

2: İleri sanayileşme dönemi şartlarında ortaya çıkan feminist hareket, Avrupa’da uzun süre ciddi mücadeleler verdi, 1960 sonrası büyük başarılar sağladı, taleplerinin neredeyse tümünü söke söke aldı.

Öyle ki Marksizmin teorik krize girmesinin, sosyalist hareketin içerden parçalanmasının önemli sebeplerden biri olacak kadar kendine has oldu, özerkleşti.

Feminizm kabaca iki önemli kazanım sağladı; ilki, erkekle aynı işe eşit ücret ve diğer sosyal hukuki haklar; ikincisi, cinsiyet özgürlüğü.

3: Aradan yıllar geçti, dört nesil geldi gitti, ortaya üç önemli sonuç çıktı:

İlki; kamusal hayatta aktif rol alan ve özgürlüğüne kavuşan kadın, o kamusal hayatın hangi hakikatin hayatı olduğunu bilmediği için tek erkekle aile hayatı sürdürmeyi terk etti. Erkeğin erkini yittirdiği hissinin tetiklediği iktisadi ve sosyal şartlarda bütün Avrupa’da büyük oranda şiddete maruz kaldı. Çocuğunu tek başına büyütmek yahut devlet kurumlarına vermek zorunda kaldı.

İkincisi; modern devlet, kurnazlık ederek aile koruması ve dayanışmasından mahrum kalan kadın bireyi, kendisi gibi tek kalan erkek bireyle birlikte doğrudan, teke tek, aracısız muhatap aldı, aciz kalan bireyleri yönetme ve denetleme işini kolaylaştırdı. Yeni vergi mükellefleri kazandı. Tanrı kul ilişkisi aracısız kuruldu.

Üçüncüsü; sermaye, emek pazarına yeni katılan kadın işçilerle oluşan emek piyasasındaki arz fazlasını iyi değerlendirdi, bollaşan ucuz emek pazarında ücretleri düşürdü. Kentlerde tek başına yaşayan her bire sayesinde, ürettiği mamülleri satacak yeni müşteriler kazandı. Bankaları, faizli kredi verecek dürüst ama çaresiz borçlular buldu..

Yaşanmış tecrübeden bahsediyoruz; felsefeden, teoriden, tezden falan değil. Ve Avrupa, son yıllarda bu sorunla baş etmek için çareler arıyor. Ciddi politikalar üretiyor, çok büyük paralar harcıyor.

4: Müslüman coğrafya; epey bir zamandır her alanda olduğu gibi bu alanda da özel çalışmalarla, sinsi planlarla kuşatılmış vaziyettedir; kuşatıcılar son yıllarda bayağı da ilerleme kaydettiler.

Kadın hakları meselesi zorlamayla değil ikna yöntemiyle daha kolay yayıldığı için ıslahatçı-reformcu-dindar-sağcı-muhafazakar-milliyetçi nitelikli iktidarlar-aydınlar-medya-şirketler-dernekler-ilahiyatçılar-teologlar aracılığıyla daha hızlı yayıldı.

Geleneksel toplumsal yapıdan bir an önce kurtulup modern dünyaya katılmak isteyen ıslahatçılara en büyük desteği kentleşme, kentsel dönüşüm projeleri sağladı. Değişim ve dönüşüme rahimlik eden kent kültürü, mekansal desteği verdi.

Kentte, kent toplumu ve kültüründe kendi geleneğini üretemeyen bilgi ve irade acizliği, kendi sosyal ve siyasal hayatını kuramadığı için biran önce meşruiyet kazanma, modern topluma katılma ve laik yaşamla iletişime geçip “hak ettiğini” alma peşine düştü. Bu sebepledir ki geride bırakmak istediği Müslüman gelenekle toptan mücadeleye başladı.

Neyle karşılaştığı hususunda düşünme fukarası olanlar için, ne yapması gerektiği hususunda Batı’yı taklit ve tercüme etmesi kadar Batı geleneğini islamlaştırması da kaçınılmazdı.

Böylesi bir değişim hali meşruiyet kaynağını değiştirdiğinde, toplumda prim yapacak fikirlerin İslamcasını üretmek zorunda kaldı; ateşe odun taşırcasına insan hakları yanında ayrıca kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları vs savunusu yapmaya başladı. Bunların küresel vurgun düzenininden bağımsız olmadığını anlayamadı.

Bu arada törede ve gelenekte üç beş olumsuz uygulamayı abartarak genelleştirdiğinde aslında ayak bastığı zemini yok ettiğini de fark etmedi; artık kötü olarak damgalanan gelenekte ne var ne yoksa tümü, ibadetler dahil terk edilebilirdi.

Bizden önce Batılı toplumların yaşadıklarından olsun ibret alınmayınca modern/tanrı devletin ve kapitalist nitelikli sermayenin doğrudan muhatabı olmak ve nesnelleşmek üzere yol alınmaya başlanınca, ayakbağı olacağı düşünülen engellerden ne var ne yoksa ortadan kaldırılmasına başlanması kaçınılmazdı; çok bi şey de kalmadı zaten.!

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir