İslami Siyaset

İslami Siyaset

1: 20. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren başlatılan küresel operasyonlar, suni bir İslamcılık icat ederek İslami siyaseti tasfiye etti. Daha baştan söylemeli ki bir nimetin kadri, o kaybedildiğinde bilinir.

2: İslami siyaset insanlık tarihiyle yaşıttır; tevhidi inanç temelli bir varoluş, toplumsal ve siyasal ölçekte özgün bir hayat tarzı stratejisidir. Kendine has bilgi biçimiyle toplumsal siyasal bir hayat tanzim eder; imani unsurları ferdi, ailevi, komşuluk, mesleki, ticari, sanat, siyaset olmak üzere bir bütün halinde hayatla bütünleştirir; böylece ve dolayısıyla haram helal ölçülerinde cahiliye toplumuna ve siyasetine müdahale eder.

İslami siyaset, hangi biçimde olursa olsun tarihin her zaman diliminde, her toplumsal yapı ve şartlarında; varlık sebebi olarak kendi siyaseti ve stratejisi doğrultusunda mevcut şartları yönetir ve kendi toplumunu kurarak var olur; kendi içinde dinini aklını ve neslini korur; dolayısıyla bir başka toplumsal hayat biçimi ve onun siyaset tarzıyla buluşmaz.

Kur’an, son ilahi çağrıdır; hakikat ayan beyandır, verilidir. Çağrıya uyanlara geliş sebebi gereği dünya hayatının niye böyle olması gerektiğini izah eder, geçmiş kavimlerden ibretlik hayatlar nakleder, Peygamberi vasıtasıyla bu işlerin nasıl olması gerektiğini gösterir.

3: İslamcılıksa; modern dönemde Kur’an ve Sünnet temelli toplumsal ve siyasal bir talep ve hareket iken, postmodern devrede sünneti terk eden, reel sosyal ve siyasal gerçeklikten hareketle mahiyetini yitirip kitabı bu şartlarda yeniden okuyan bir dönüşüme uğradı.

Bu haliyle İslamcılık, itikadi ve ahlaki bütünlüğü koparttı, imani unsurları fizik alemden metafiziğe yolladı, dini, toplumsal ve siyasal hayattan tard edilmiş, özelleştirilmiş ve bireyselleştirilmiş bir teolojiye dönüştürdü. dürdü. Doğal olarak salt politik iktidarı hedef aldı.

İslamcılık, modernleşme aşamasında din karşıtı laik politika güden Fransa Almanya İtalya Türkiye gibi baskıcı devletlerin veya Ortadoğu krallıkları ve Baasçı rejimler gibi despotik yöneticilerin siyasi şartları gereği kamusal alandan dışladığı dindarı,

Küresel postmodern toplumsal ve siyasal aşamaya geçtiğinde neo-liberal ekonomik şartları yaymak isteyen siyasi iradenin, bir önceki devrede meşru sayılmayıp dışlanan dindara, şimdi, dini telakkisini sisteme uyumlu yapmak şartıyla değiştirip meşruiyet tanıdığında, laik nitelikli kamusal alana taşınmayı ve iktidardan pay almayı olumlayan zihniyetin ve hareketin ideolojisi oldu.

Bu haliyle islamcılık, küresel ekonomik sistemin toplumsal ve siyasal kültürünün bir parçası, neo-muhafazakar kimliği ve politikasıyla dünya düzeninin eklentisidir..

İslamcılık derken, Müslüman toplumlarda söz konusu olan bir değişim ve dönüşüme işaret ettiğimizi, benzer politik ve dini tavrı ile benzer değişimi gerçekleştiren diğer dinlerin ve ideolojilerin yaygın olduğu toplumlarda da, onları kendilerine has adları ve izahlarıyla görmek mümkündür.

4: Tarihsel olarak nice siyaset ve devlet yapıları içinde kendi köklerine dayanarak var kalan İslami siyaset;

Meşru sayılmayıp dışlandığı, baskı ve zulum gördüğü devrelerde mevzii kaybetmiş olsa da,

Can ve mal emniyetini sağladıkları için itaati gerekli görürken yöneticilerle arasına mesafe koymayı, özerk durmayı, kendi içinde kendi bilgisini üretmeyi, kendi cemaatini kurmayı, kendini neslini ihya etmeyi, şeri fıkıh nizamını ve ümmeti muhafaza ve müdafaa etmeyi bilmiştir.

Ta ki post-modern tarihsel ve toplumsal şartların hükümran olduğu devreye kadar; yeni bir durum olarak bu aşama tarihte ve hafızalarda rastlanır bir hal değildi. Bu sebeple Müslümanlar sadece vücutlarına değil zihinlerine de hükmedildiğinin farkına varamadı.

5: Bir nimetin kadri o kaybedildiği zaman bilinirmiş; mesele bunun şuurunda olmaksa; şafii olan da yalnızca Allah’sa; “bu da geçer ya huu.”

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir