Üretim Üzerine

Üretim Üzerine

1: Ancak üreterek kalkınır, güçlenir ve zenginleşiriz diyenlerin ne dediğini anlamak, doğrusu günümüz modern toplumsal örgütlenme biçimini anlamayı da sağlayacaktır. Bunun içinse sanayileşme aşamasında toplumsal yapıyı kendine göre yenileyerek şekillendiren kapitalist üretim biçimini ve üretim ilişkilerini anlamak icap eder; dolayısıyla Marks’ın dediklerinin ne manaya geldiğini de anlamak gerekir.

Modern tarih anlatısı, insanlık tarihini kurgularken sosyolojik olarak avcı-toplayıcı (ilkel); tarım toplumu-kent uygarlığı (feodal); sanayi toplumu-makinalaşma (modern) aşamalara ayırır. Her toplumsal aşamada mülkiyetle kurulan ilişkinin belirlediği devlet, hukuk, din, örf gibi kavram ve kurumlarla toplumsal yapı şekillenir.

Tarihsel ve sosyolojik her aşamanın kendine has bilgi biçimi ve değerlerinden kaynaklı kültürü vardır; bunlar kendi toplumsal gerçekliğine yahut vaziyetine dayanarak üretilir ve yenilenir; insan, doğa ve toplum ilişkileri yeniden tanımlanır ve kurulur.

Modern toplumsal aşamayı, sosyo politik şartların belirleyicisi kapitalist üretim biçimi, üretim araçları ve üretim tarzı belirlemektedir; bunun ne demeye geldiğini bilmeden sıklıkla üretimden ve kalkınmadan bahsedip durmak, maddi ve nesnel gerçeklikten kopuk olarak havaya konuşmak gibidir.

Dolayısıyla Marksizmi, modern toplumsal şartları oluşturan kapitalist üretim biçimi ve ilişkilerinin zorunlu sonucu olarak ortaya çıkan yoksul zengin kutuplaşmasındaki sınıf çatışmasına indirgemeyi, ekonomik üretimde elde edilen hasılanın eşitsiz paylaşımına itiraz ve isyan olarak anlamayı gerekli kılar ki doğrusu bu, Marks’a da hakaret olurdu.

2: Marks’ı doğru anlamanın yolu kapitalizmi doğru anlamaktan geçer; burjuva/sermaye sınıfının üretim araçlarının mülkiyetine el koyduğu, üretim sürecini tümüyle kontrol ettiği kapitalizm şartlarında burjuva;

Tarihte olmayan bir şekilde doğal üreticilerin ve üretim araçlarının (bilgi, teknoloji, hammadde, makine, emek vs) üzerinde toplumsal bir otorite kullanma tekeli elde etti çünkü;

Üretim alanı olan merkezler/fabrikalar, özgür iş akdi yapma yeri olarak gözükse de aslında, tahakküm ilişkilerinin gerçekleştiği esas yer olarak siyasal hegemonya alanı oldu. Marks’a göre siyasal hegemonya özerk olmayıp, toplumsal alt yapıyı belirleyen üretim ilişkilerinin ve biçiminin ürünüdür.. Bu ifadeler bize ne anlatıyor?

3: Toplumsal üretim yoktur; kendine yeter işlerini ve iş yerlerini kaybetmek zorunda kalıp kente gelen, elinde kalan tek sermayesi emeği ve bilgisini para karşılığı satarak karnını doyurmak zorunda kalan emekçi halk sınıfı,

Bu şartlarda üretim tekelini eline alan sermayenin tahakkümüne girmiştir; özgür değildir, örgütlü değildir. Özgürlük denense, yalnızca sermaye sahibi girişimci sınıf için söz konusudur. İşçi sınıfı bilinci gelişip örgütlü hak alma mücadelesi başladığındaysa devlet, özerk kalamamış, üretici sermayedar sınıfın çıkarlarını kollamıştır.

Sermaye ile devletin bu birlikteliği, serbest pazar şartlarında sermaye birikiminin, devasa sanayi tesislerininin sonucu olarak ortaya çıkan acımasız rekabet şartlarında, ucuz emek, ucuz üretim, stratejik hammadde ve ürünlere pazar gereksinimi; emperyalizm denen kapitalist yayılmacılığın önünü açacaktır.

Başka bir mevzuu olsa da geçerken belirtmeli ki insan denen varlık, bu toplumsal şartlarda kendine yabancılaşmıştır.

4: İleri sanayileşme dönemlerinde, Marksistler arasında tartışma konusu olsa da Marks’a göre iktisat, iktisadi yapı ve ilişkiler, üretim meselesi, toplumun temelidir/alt yapı; siyaset, hukuk, din, örf vs üst yapıdır, iktisadi şartlara göre şekillenir. Bu bağlamda,

Laiklik, demokrasi, sosyal sözleşme, serbest seçim, birey, serbest pazar, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, kadın hakları vs gibi yasal ve kurumsal yapılar,

Sanayileşme aşamasındaki modern toplumsal yapıda sermaye ile irtibatlıdır; kapitalist iktisadın ve üretim ilişkilerinin talepleridir. Tümüyle serbest girişimci, zengin burjuva tipi bireyle bağlantılıdır. Önündeki engelleri aşmak için krallık ve kilise otoritesinin tasfiyesi içindir.

5: Buraya kadar özetlenen ekonomik üretim ve modern toplum meselesinde hissemize düşen sonuçlara gelince;

Bu gün Türkiye dahil tüm dünyadaki ülkelerde nüfusun %1’i zenginleri, geri kalanı orta ve yoksul sınıfları teşkil eder. Yine Türkiye dahil %1’in servetinin toplamının ortalamada %82’nin toplam servetine eşit olduğunu biliyor olmalıyız. Yahut dünyada 26 kişinin servetinin toplamının, 3.5 milyar insanın toplam servetine eşit olduğunu duymuş olmalıyız.

Marks’ın, üretim toplumsal değildir; devletle birleşen sermayenin üretim araçlarını, ilişkilerini ve sürecini kontrol ve denetimde tutup tekelleşmesidir, tespitinin rakamsal sonuçları bunlar.

Ülkemizde 2018’de baş gösteren son ekonomik krizde devlet, sermayeden faizli borç alarak, onun istediği şartlarda, onu temin ederek yoluna devam etmek zorunda kalıyorsa, burayı olsun anlamak icap eder.

Kaldı ki bu şartlar Türkiyeye has olmayıp Amerika’sı dahil her ülke için geçerlidir. Özetle periyodik aralıklarla çıkan sistematik global ve yerel krizler, yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapan kapitalist üretim yapısının yahut serbest pazar ekonomisi denenin doğal sonuçlarıdır.

6: Kapitalizm derken yahut modern toplumsal yapı ve kültürü, ülkelerde gerçekleşen böylesi bir iktisadi ve siyasi iktidar dağılımının insan haklarına saygılı demokratik dünyada doğal, normal ve ahlaki olduğunu düşünebiliyorsak,

Üretim deyince ne dediğimizi biliyor olamayız; dolayısıyla sosyal sözleşme temelli özgürlükleri, bireyi, serbest seçimli demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, kadın haklarını da bilmiyoruzdur.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir