Devrimcilik Zor Zenaattir

Devrimcilik Zor Zenaattir

1: Lenin ve yoldaşları ya da Bolşevikler Rusya’da devrim yaptıklarında sosyalist idealleri ve kuralları destekleyecek, yaşatacak ve koruyacak dolayısıyla tarım toplumu aşamasındaki Rus toplumunu devletsiz komin toplum aşamasına geçirecek, proleter sınıf bilincine ulaşmış, işçi sınıfı olarak örgütlenmiş bir sınıfı olmayan, çiftçi/köylü bir toplumda devrim yaptıklarını biliyorlardı.

Ne yapacaklardı? Köylüyü sosyalist yapmayı teklif edeblere karşı Lenin ‘sosyalizmi köylüleştirirsiniz’ diye kızıp karşı çıkmıştı. Sosyalizm, prekapitalist toplumsal aşamanın köylü ideolojisi değildi; bunlar gericiydi, sosyala aşama olarak kapitalizmin gerisindeydiler.

Kapitalist toplum aşaması ileri aşamaydı; aristokrasiyi yıkıp demokrasiyi kuran, kiliseyi devre dışına çıkartıp laikliği getiren, sanayi kentleri kurup üretim araçlarına sahip olan burjuva sınıfı olmadığı için ileri modern aşamaya geçilmemişti. Burjuva sınıfı tüccardı, sanayici bankacıydı, yaratıcıydı, fabrikaları kurmuş, üretim tarzını değiştirmiş, mülkiyete el koymuş, işçi sınıfını yaratmıştı. Modern ulusun, sivil kentin ve kültürünün taşıyıcısıydı. Bu aşama doğal olarak komünist aşamayı içinde taşıyacaktı.. Rusya bu aşamada değildi.

Devrimciler, sosyalist felsefede diktatörlük tarzı yönetim olmadığı halde Rusya’da, o şartların ürünü gerici toplumsallığın ilerici kapitalist aşamaya geçmesine kadar ‘proleter diktatörlüğü’ icat ettiler.

Modern tarih anlatısındaki sosyolojik tarih şablonuna uymayan bu sorun böylece aşıldı ama diktatörlük Stalinle birlikte kendini yeniden üreterek normalleşti, yoluna devam etti. Dünyaya da bu tarzı gerçekleştirecek metodlarla yayıldı..

2: Kıssadan ilk hisse; 
Lenin, kendi ideolojisine göre haklıydı; bilimsel “dogmatik” sosyalist kalıplara ve modern tarih şablonuna takılıp kalsaydı Rusya’da devrim olmazdı, olmaması gerekirdi çünkü:

Sosyalist devrim, işçi sınıfı bilincinin oluştuğu, işçi sınıfının örgütlendiği sanayileşmiş İngiliz, Fransız, Alman toplumsal yapısal aşamasında olurdu..

Modern anlatıya sadık kaldığımızda kıssadan ikinci hisse; 
Burjuva sınıfı ilerici bir sınıftı. Devrimciydi; kenti, kültürü, sivilliği, özgürlüğü, laikliği o üretiyor, toplumsal yapıyı değiştirip ileri aşamaya o geçiriyordu. Endüstriyel toplum bu sınıfın başarısıydı. Devleti yapısal olarak dönüştürecek olan da bunlardı..

3: Bizde burjuva sınıfı yoktu yahut, onu kendi içinden çıkartacak tarihsel ve sınıfsal kökleri olmadı. Çünkü devletten bağımsız, özerk ve örgütlü aristokratımız yoktu. Devlet mülkiyeti dışında malikanesi, toprağı, serfi, mahkemesi, pazarı olan aristokrat yoktu, kraldan yarı özerkte olsa bağımsız prenslikte gelişmemişti.

Bu sebeple bizde devlet yapısı, toplumsal örgütlenme biçimi farklıydı. Her şey devletti. Devlet her şeydi. Bir şey yapılacaksa onu devlet yapardı.

Burjuvamız olmadı bizim, devletten bağımsız üreten, icat yapan, üreten, kazanan, dünyaya açılan, toplumu değiştirip kalkındıran, sivil kentleri kuran, laikliği yerleştiren, devleti dönüştüren ve ileri sosyal aşamaya geçişi tesis eden sınıf olmadı. Ki modern anlatıya göre özgürleşip değişelim, sivilleşip sınıflaşalım ve uzlaşalım.

O sebeple bizde iktisadi temelde toplumsal, sosyal ve siyasi değişimler yahut sınıfsal çatışmalar olması. Çatışma denen şey hep devlet katında oldu. Devlete sahip olmak amaçlı oldu. Devletlü sınıf olmak için oldu. Devlete el koyma biçiminde oldu.

Buna rağmen Batı merkezli tarihsel değişim modern aşamaya geçip klasik yapıları dönüştürmeye başladığında, koşullar dayattığında Batılalaşmak istedik çünkü mecbur kalmıştık. Bu aşamada dinli kalıp kendi köklerimize dayanarak yenilenmeyi beceremedik. Dayatılan şartlar neyi gerektirdiyse ondan transferler yapıp, şeklen taklide yönelip işi geçiştirmeye çalıştık.

Sarayı başta devletlü sınıf dediğimiz askeriye, kalemiye ve ulema kendi menfaatlerini ve statülerini bu yolla korumayı düşündü. Yeni durumda çatışma bu sınıflar arasında gelişti. Kimileri tasfiye oldu kimileri hiyerarşide yer değiştirdi… Sonuçta ne kendimiz kalabildik ne modern Batılı gibi olabildik.

Başlangıç olsun diyedir son 200 yılı baz alırsak o gün bu gündür burada olup biten şey, hala, devletlü sınıf olma mücadelesidir. Hiyerarşide üste çıkma çatışmasıdır. Dolayısıyla toplumsal model olarak olsun devleti yapısal olarak dönüştürme maksatlı olsun, taraflar arasında böylesi bir amaç ve hesap tutulduğu söylenemez.

4: Modern anlatıya/sosyolojiye göre bize çağ atlatacak, devleti dönüştürecek, toplumu yeniden ama daha iyi şekillendirecek bir sınıf yok. Böylesi bir zümrenin tarihsel kökleri olmadığı için de bu yapısallıktan çıkmıyor. 200 yıllık tecrübe gösterdi ki taklitçilikte bir yere götürmedi.

Ülkenin sağcısı/ulusalcısı, muhafazakarı yahut sosyalisti devleti ‘ele geçirerek’ değişimi yukardan yapmayı, kendi dogmalarına uygun şekilde payları yeniden üleştirmeyi söyler durur; çok çok halkı ‘adam’ etmeyi kendince planlar. 200 yıllık uygulamaysa bu zümrelerin amaçlarının sınıf atlamaktan gayri bir zihin taşımadıklarını gösterdi.

Biz bu modern cendereden, daha doğrusu iki de bi beka sorunu yaşadığımızı söyleyip devletli olma ontolojisinden kurtulamaz mıyız? Tarihsel koşullara ve modern tarih şablonuna göre, burada da bir değişim ve dönüşümden bahsedilemez mi? Bahsedilecekse bunu hangi zümre yapacaktır?

5: Devrimci olduğu bilinen iki ideoloji ve sınıf kaldı geriye; Liberaller ve Müslümanlar. Liberaller, modern tarihin tecrübelisidir, zaten mevcut dünya sistemi bunların icadı. Fakat mevcut devletçilik anlayışı bunlara pek güvenmez, fikirlerini ve sistemlerini takip ediyor olsa da yetkilerini sınırlar. Hep öyle oldu..

Müslümanlara gelince, bunların işi zor. Zorluk, en başta nasıl bir dünyada yaşadıklarının bilincinde olmadıklarıyla irtibatlı. İslamı, modern sosyal toplumsal yaşam biçimi içinden yeniden anlamaya çabaladıklarıyla bağlantılı. Düşünüş biçimleri ontolojik değil, epistemolojik olarak usullerini ve bilgi biçimlerini modernleştirdikleriyle alakalı..

Şu halde Müslümanların evveliyatla paradigmalarını değiştirmeleri, modern paradigmadan kopup bunun dışına çıkmaları gerekecek. Hem bu paradigmanın içinde kalıp hem devrimcilik yapılmaz. Olacağını sananalar çok çok mevcudu yeniden üretirler.

Nitekim liberal, muhafazakar, milliyetçi ve sosyalist ideallere güvenip bunların araçlarını ve imkanlarını kullanarak yola koyulanlar, hem Müslüman kalıp hem bunlardan birinden olamadıkları için çok çok bunlara abdest aldırıp namaz kıldırmaktan başka bir vazife yapamadılar.

6: Devrimcilik zor zenaattir; toplumsal yapıyı yenilemeyi, devleti dönüştürmeyi gerektirir. Mevcudu beğenmeyip, mevcuttan koparak, mevcudun dışına çıkarak, mevcuttan daha iyisini teklif etmek ve göstermektir devrimcilik.

Şu halde daha iyisini ve doğrusunu teklif edeceklerin önce kendilerini söylediklerine uygun biçimde devirmeleri gerekecek.

Ahalinin malına, canına, namusuna saldırmayacak, kimsenin elindekine göz dikmeyecek, iç savaş çıkartmayacaksın. Sende olmayıp ötekisinin elinde olanı almak yahut ona sahip olmak gibi bir saplantın kalmayacak. Başkalarının yerinde olmak istemeyeceksin. Sana verilene tamah etmeyecek kendin kalacaksın.

Haklıysan, haksızlık etmeyecek, haksız yollara baş vurmayacak, haksız edimler edinmeyeceksin. Adil isen, ahalinin içinde kırk yıl yaşamış ve test edilmişsen, söylediklerini toplum içinde yaşayarak göstereceksin. İkna yoluna gideceksin. Herkesi kendinden yapmak gibi bir düşe dalmayacaksın..

Allah seni dünyayı kurtarmakla vazifelendirmedi. Meşru araçlarla, meşru yollarla bir fırsat bulup becerebilirsen ne ala, değilse tasalanma, sen sana düşeni yap gerisine karışma. Kurtulan kendisi için kurtulur, haddini de aşma..

Bu vasıflara sahip değilsen kendini aldatma, Allah seni perişan eder, madara olursun. Mazallah ahirini de kaybedersin. Çünkü sana açılan yollara düşersen sadece eskisini yeniden üretirsin. Çünkü sende bir şey yoktur..

6: Lenin’le başladık onunla bitirelim. Devrim komitesinden bazıları “geçinemedikleri” gerekçesiyle maşlarına zam, imkanlarının iyileşmesini istiyorlar. Lenin, ‘yoldaşlar, eşleriniz de çalışsın. Biz Çarlığı bunun için devirmedik, onlar gibi olmak için devrim yapmadık’ diyecektir..

Bir güzel sözü daha var onun; “Şimdi iktidar bizde, güçlüyüz ya, Rusya’nın tüm alçakları bizden olacaktır, dikkatli olalım..”

İnanıyorum ki Lenin Hz Muhammed’i yahut onun peygamber kardeşlerinden birini çok yakından tanıyordu. İyi tahlil etmişti. Beşer kısmısında böylesi ulvi bir tutum kendiliğinden olmaz. Akıl karı değildir. Akıl bunu üretemez. Onca ‘devrim’ oldu dünyada, hangisinde görüldü ki Lenin’lerde görülsün.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir