Şark Kurnazlığı Batı Akılcılığı

Şark Kurnazlığı Batı Akılcılığı

1. Şarklılık; sağ gösterip sol vurmak, çetele tutup fırsat kollamak, pusu kurup intikam almak, çalışmadan yorulmak, başkasının sırtından geçinmek, ödünç iyilik yapmak, mali ve sayısal güce dayanıp kibirlenmek, barbarlık, kendinden olmayanı yok saymak, kişisel grupsal çıkarı komşunun, toplumun ve ülkenin çıkarının önüne koymak gibi özellikleriyle bilinir.
Kurnazlıksa; bu özellikleri tam tersi yalan söz ve görüntüyle örtmeyi becermektir. Şartlara uygun değerler ve moda söylem bunun için biçilmiş kaftandır; çağımızda modernlik, millicilik, yurtseverlik ve dinseverlik misallenebilir.
Şark diyoruz ama insan topluluklarının toplumsal aşama olarak geçtiği süreçlere bakıldığında yakın zamana kadar tüm dünyanın benzer özellikleri gösterdiğini eklemeliyiz; Doğusu Batısı pek fark etmiyordu.
Fark etmiyordu derken aslında bu özelliklerin kabile toplumu, aşiret birliği biçiminde örgütlenmiş insanların özellikleri olduğunu bilmeliyiz. Zira kabile asabiyesi, dili, ahlakı, hukuku, değerleri bundan fazlasını veremezdi. İnsanlar da bu sınırları aşamazdı. Kur’an’ın bir şey bilmez, cahil, putperest olarak niteleyip ‘atalar yolu’ dediği şey buydu, karşısına koyduğu hakça düzene ve adil paylaşıma dayalı Müslüman millet yapısı çok farklıydı.
2. Endüstriyel aşamayla birlikte Batıda bir şeyler oldu ve başka bir toplumsal aşamaya geçtiler. Dünyaya bakış, hayatı algılayış, varlıkları tanımlayış kabile sınırlarını aşarak değişti, değerler ve ufuklar farklılaştı. Şövalye ruhu diye mertliği, meydan okumayı ve dürüstlüğü yücelttiler.
Bilimsel sıçrama, bilginin kaynağının değişmesi, teknik icatlar, seküler toplum, tüccar kentler, sivil insanlar, menfaat öncelikli münasebetler yerleşik kabul gördüğünde kalkınma ve refah temel hedef yapıldı. Ticaret kurallarının hükümran olduğu toplumsal aşamada hukuk ve siyaset kuralları buna göre şekillendi, herkese uygulanır oldu. Refah düzeyinin yükselmesi görece adil, medeni ve uygar ilişkileri getirdi.
3. İnsanlık tarihi toplumsal yaşam bakımından değişik aşamalardan geçti. Bu günü anlamak ve yarına ilişkin tasavvurda bulunmak için bu aşamaların değişik ölçülerle değerlendirilmesi yapıldı. Dolayısıyla bir kök bulmak, başlangıcı tespit etmek, ondan sonraki aşamaları tanımlamak, anlamak ve anlatmak önemli bir gereklilik oldu.
Toplumsal aşamalarla ilgili olarak yapılan açıklamalar, bu gün bulunduğumuz aşamayı ve durumu da izah etti. Geçmişe ve bu güne dair dolayısıyla yarına da dair yapılan açıklamaları iki kategoriye ayırabiliriz: Allah’tan gelen ‘dini açıklama’ ve beşer aklına dayalı ‘bilimsel anlatı.’ İkisi çok farklı şey söyler, yönlendirir, farklı toplumsal yapı kurar, farklı akıbet tayin eder.
İzahlar; en temelde yaratılış, varlıklar, varlıklar arası hiyerarşi ve münasebetler, insan tanımı, toplumsal yaşam, hayat tarzı, siyaset, değerler ve ölçülere dairdir. Hangisini kabul ederseniz onun uğrunda var olur, ona uygun bir hayat ve toplumsal yaşam düzenlersiniz. 
4. İslam, başından beri insanlığa gönderilen din olarak, insanlığın ve toplumsal yaşamın aşamalarını farklı açıkladı. Mevcuttaki kabile toplumlarının totemik kutsallarını, tabusal yasaklarını, dillerini, kavrayışlarını, hamasetlerini vs değersizleştirdi, değiştirdi. Bu sınırları yıktı, üst bir seviyeye çıkarttı. Bunu, kendi dili, hukuku, kültürü ve milletini inşa ederek yaptı. İnsanlık bundan sonra siyaset üretti, şehirler, devletler ve imparatorluklar kurdu. Bozulmalar dahi bu temelden sapmayla gerçekleşti.
İslamın söyledikleri çağımızda toplumsal biçim olarak görünmediği için toplumsal aşamaların izahında bu gün bilimsel anlatı revaçtadır. Buna göre meşhur ‘gerilik ilerilik, ilkellik uygarlık, mitler dinler çağı akıl bilim çağı, endüstriyel devrim dijital devrim’ gibi kategorik tasnifler ve tanımlar buna dairdir.
Lineer tarih kurgusu bu; toplumsal olarak ilkellikten mükemmelliğe doğru yol alış seyri var. Dolayısıyla geçmiş hep kötü, bu gün ve gelecek hep iyi. Değişim her şey, değişmeyen tek şey değişim vs dogması.
İslami tarih izahındaysa tarih, döngüseldir, daire misali başladığı yere geri döner. Tarihsel zaman dilimlerinde yaşayan nesiller kendi hayatlarını yaşar ve ömürlerini tamamlayıp giderler. Geride kalanlar tarih olmamıştır, sonrakiler için birer ibret tablosudur. Kıymeti bilinirse hatadan kurtulmak, doğruya ulaşmak için anlamlı tecrübeye dönüşür. Değilse benzer toplumsal yaşamlar ve akıbetler tekrar eder durur.
5. Modern çağın en etkili anlatısı, bilimsel devrimle birlikte teknik alet ve edevatın, kullanılan gelişmiş araçların daha önceden olmayışı, bunların sonradan icadıdır. Uygarlık denen şey bununla ölçülüyor. Araba, traktör, uçak, makinalar, telefon, apartman, asansör, görkemli kentler, otoyol vs misal olarak verilir. Hayvanların bir kısmının evcilleştirilmesi de dahi ilerleme aşamasına has kılınır. İnsan da zaten hayvandan akıl ve biyolojik evrimleşmeyle gelişmiştir.
Oysa insan başından beri insandı. İnsan olarak yaratıldı. Dolayısıyla insanlık başından beri, sosyal yaşamı ve şartları gereği neye ihtiyaç duyduysa, alet ve edevatını, teknik alet ve takımını icat etti. İhtiyaçlarını onlarla giderdi. Hayvanlar sonradan evcilleştirilmedi, onlar zaten evcil olarak yaratılmışlardı. Görkemli kentler hep vardı, siteler, yüksek binalar, mabetler hep oldu. İlmi gelişmeler hiç durmadı. Onbinlerce yıl öncesine ait antik kentlerin kalıntıları bunu gösteriyor zaten.
6. Şark kurnazlığının karşılığı Batı akılcılığı, Şark geriliğinin karşılığı Batı ileriliği, Şark ahlaksızlığının karşılığı Batı etiği midir? Görece olarak Şarka kıyasla Batının kalkınmışlığı, zenginliği, refah seviyesi, hukuki düzeni, siyasi sistemi ve medeniyeti cazip gelebilir, doğrudur da; Şark kurnazlığına karşı Batı akılcılığı daha ehvendir.
Doğrusu sorunun, hangi söze kulak verilerek cevaplanacağıdır. Allah’ın sözüne kulak verildiğinde işin özünden ve temelinden bakılırsa kapitalist endüstriyel aşamanın zorunlu kıldığı hukuki ve siyasi düzen, pazar ve piyasa şartları, toplumsal yaşam, evet, görece üstünlüğe ve hukukun üstünlüğüne işaret eder. Kafir de olsalar adil bir düzen kurmuşlardır. 
Lakin insanlık genelinden bakılınca dünyanın Batı yakası, coğrafi sınırları genişletmiş, kabileleri kavimleştirmiş, ulus temelinde bütünleşmiş, bölgesel birliklerini kurmuş, dilini ve kültürünü her tarafta etkin kılıp yaymış maddeci toplumları ifade ediyor. Kendi içlerinde sert kuralların hüküm sürdüğü kısıtlı bir yaşam sürüyorlar. Buna karşılık gerek içerde kendi zayıflarına gerekse kendileri dışında kalanlara tipik ‘barbarlık’ refleksi vermekten hiç geri durmuyorlar. 
7. Söylediklerimiz tipik doğulu refleksi, içten içe yenilmiş doğulu kompleksine dayalı kıskançlık emareleri olarak okunabilir. Böyle okuyanlar haksız da sayılmazlar. Lakin bilinmeli ki muradımız Şarklılığın da Garplılığında bu halleriyle tercihe şayan olmadıkları, tarihsel süreçte birinin diğerine üstünlükte öne geçmesinin de kibirili bir yarıştan öteye geçmediğidir.
Söylemek istediğimiz, Şarkın da Garbın da kendi gerçekliği içinde kavranması, akli ve bilimsel izahların bizi yanıltmasına izin verilmemesidir. Esas olan nedir o halde? Öz olarak demeli ki Allah’ın dediklerinin daha kıymetli ve tercihe şayan olduğudur. Kıyas bununla yapılmalı, karar buna göre verilmelidir.
Buradan bakıldığında İslamın kendi dili, hukuku, milleti ve toplumsal yaşam tarzının bir hakikat olduğu, insanlığın yalnızca bu şartlarda gün görebileceğidir. Bu gün bu tip toplumsal aşamanın görünür misali olmasa da yarın olacağı umudu ve inancıdır.
Tarihte bir kez olan kendini her daim tekrar eder. Bu bir kuraldır. Şartları yönetecek irade ortaya çıktığında bu kural çalışır. Dolayısıyla seçkin insan topluluklarının Medine’de gerçekleştirdiği asrı saadet aşaması ve Raşit halifeler devri, toplumsal aşama olarak örnek alınacak hakikat olarak orada duruyor. Ne Şark kurnazlığı ne de Batı akılcılığıyla kıyaslanmayacak kadar yüce nitelikleriyle. 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir