‘Organizasyon Bozuk!’

‘Organizasyon Bozuk!’

1.Geçmiş zamanda bir vakitler Amerikalı bir seyyah, uzun süren seyahatinde dünyada pek çok ülkeyi gezip dolaşmış. Gittiği yerlerde pek çok sanatçı ve aydınla, politikacı ve tüccarla, memur ve amirle, köylü ve şehirliyle, patron ve işçiyle, kadın ve erkekle, çocuk ve yaşlıyla görüşüp konuşmuş, sorular sormuş cevaplar almış.
Şehirlere köylere uğramış, dükkanları, evleri, bahçe ve tarlaları dolaşmış. Sokakları, caddeleri, meydanları, bayram yerlerini gezmiş. Mahallelere girip çıkmış. Sinemalara gidip yerli filimler izlemiş. İbadethaneleri ziyaret etmiş. Çarşı ve pazarları dolaşmış. Ticaret, imalat, esnaflık, çiftçilik, hayvancılık gibi sanat ve meslekleri incelemiş. Devlet dairelerine, okullara, mahkemelere girip çıkmış. Kavgalar seyretmiş.
Değişik mutfak kültürünü, giysileri, kadın erkek münasebetlerini gözlemiş. Farklı farklı dinleri, adet ve örfleri, kültürleri tanımış. Görüp gözlediklerini, duyup dinlediklerini, sorup cevabını aldıklarını ve elbette anılarını kayda almış, sayfalarca yazmış.
Yeteri kadar dolaştığını düşünüp dönüşe geçmeyi planlarken birileri Müslüman ilinde Nasrettin Hoca diye biri olduğunu, ona uğramadan, onunla konuşup görüşmeden giderse dünyayı tanımış olmayacağını, büyük bir eksiklik kalacağını söylemiş. Bunun üzerine hocayı merak eden adam çıkıp gelmiş, hocanın yaşadığı köyüne varmış.
Hoca ve köylüler adamı konuk etmişler, izzet ikram edip ağırlamışlar. Adam ilkin köylülerle sohbet etmiş sonra uzun uzun hocayla muhabbete dalmış. Sorular sormuş cevaplar almış. Görüşüp konuşmadan öyle çok memnun kalmış ki hocadan daha çok istifade etmek istemiş. Bunun üzerine hoca onu evine davet etmiş, o gece misafir etmiş.
Hoca evde yemek ikram etmiş, şerbet şurup içirmiş, mevsimlik meyveler sunmuş. Bu arada sohbete kaldıkları yerden devam etmişler. Gece boyu adam sormuş hoca cevaplamış. Gecenin bi yarısı geçince yatmak için hazırlık yapmışlar. Hoca, yatmazdan evvel adamın tuvalet ihtiyacı olacağını düşünerek dışarı çıkıp çıkmayacağını sorduğunda adam bu teklifi memnuniyetle kabul etmiş.
Hoca bir eline feneri diğer eline su dolu bir ibriği almış ve beni takip et deyip öne düşmüş. Hoca önde adam arkada başlamışlar yürümeye.
Odayı çıkmışlar, evi çıkmışlar, bahçeyi çıkmışlar, sokaklardan yürüyüp köyü çıkmışlar. Arazilere varmışlar. Bir çok tarlayı geçmişler, nihayet hocanın tarlasına varmışlar. Hoca adama, al şu ibriği, şuraya git, ihtiyacını gider, ben sana arkamı döner fenerin ışığını tutarım demiş. Adam söylenenleri yapmış, ihtiyacını giderdikten sonra hocanın yanına gelmiş.
Hoca, nasıl rahat ettin mi diye sorunca adam evet, iyi oldu rahatladım deyip teşekkür etmiş. Fakat bir diyeceğim var ama seni üzmek istemem, dediğinde hoca, ne münasebet niye üzüleyim sen söyle ben dinlerim, demiş.
Adam, köyünüze geldim beni misafir ettiniz. Köyünüz güzel, köylünüz güzel, karşılıksız ikramlarınız ve cana yakınlığınız güzel. İnsanlarınızın sevecenliği, temiz yürekliliği, misafire hürmeti ve saygısı da güzel. Muhabbette çok iyiydi, seninle yaptığımız sohbetten çok şey öğrendim. Bana seni tavsiye edenler boşuna tavsiye etmemişler, iyi ki de gelmişim. Seni tanımak benim için şeref oldu, demiş.
Devamla, her şey güzeldi. Yalnız şu tuvalet için bunca yol gelmemiz, evden, bahçeden, köyden, arazilerden çıkıp senin tarlana varmamız gösteriyor ki, siz de “organizasyon bozuk.” Oysa tuvaleti eve yahut bahçeye yapabilirdiniz, bir tek bu güzel değildi, demiş.
Hoca bu, taşı gediğine koyacak cevabı yapıştırmış: “Elbette organizasyon bozuk. Şayet o da güzel olsaydı sen gelip benim babamın tarlasına ‘sıç…az dın’, ben Amerika’ya gelip senin babanın tarlasına ‘sıç… dım’” deyivermiş…
2.Bu hikayede bir cümle var ki hikayenin özü o: “Organizasyon bozukluğu.” Hikaye iki yüzyıldır Müslümanları, seni beni hepimizi anlatıyor. Hallerimizi tasvir ediyor. Dünyada tuttuğumuz yeri, kapsadığımız alanı, oynadığımız rolü, dünya milletleri içindeki ağırlığımızı, sözümüzün hükmünü suratımıza vuruyor. Çıplak gerçeklikle yüzleştiriyor.
Kendimize yaptığımız propagandaların, eşimiz benzerimiz olmadığı yalanlarının, yaptığımız her şeyin dünyada bir numara olduğu illizyonunun altını çalıyor. Rüyadan uyandırıyor. Büyüyü bozuyor.
3.Sen kalk, İslam’ı bayrak yap, Allah’a güven ve dayan, yüzlerce yıl imparatorluk düzeni sürdür, dünyaya hükümranlık et, içerisi güllük gülistan olsun, dışarısı seni hayranlıkla seyretsin. Sınırları aşan, her renkten, dilden ve dinden insana ulaşan sözüne kulak verilsin.
Hakkını arayan sana gelsin adalet bulsun. Güçlüden ve zalimden kaçan sana sığınsın. Alçağı namussuzu senden korkup tırssın. Duldanda gölgende insanlar huzurlu ve güven içinde yaşasın. Mertlikte, dürüstlükte namın yayılsın. Sevmeyenlerin dahil saygı duysun…
Sonra bir şeyler olsun, her şey tersine dönsün. Dininden şüpheye düş Gücün elinden gitsin. Parçalan. İzzetini kaybet. Kurda kuşa yem ol… Olacak iş mi bu! Oldu bile!
Ne oldu bize? Kim bize ne yaptı? Başımıza neler geldi de bu hallere düştük? Kimin hangi sözüne inandık, vaadine aldandık? Başkalarının sözüne ihtiyacımız mı vardı?..
Ahalinin dini yöneticinin diniymiş. Balık baştan kokarmış. Hırsızı önce evde aramalıymış. Büyük sözler bunlar. Organizasyon bozukluğuna işaret ediyor.
Farkında mıyız, bizi organize edenleri biz seçiyoruz. Ellerimizle seçiyoruz. Seçerken kendimize benzeyeni seçiyoruz. Organizatörlerimizde iş yoksa, yöneticilerimiz iyi yönetmiyorsa, evvela bizde iş yok demektir. Burayı bi anlayalım hele!
4.Yiğit düştüğü yerden kalkarmış. Düştük bir kez. Düşmez kalkmaz bir tek Allah’mış. Olsun, insanız ya, biz de düştük işte. Mesele düşmekte değil, niye düştüğünü anlamakta, düştüğünü fark edip tekrar ayağa kalkmakta o zaman.
Yitik kaybedildiği yerde aranırmış. Düşünce kaybettik bazı şeyleri. Olur böyle şeyler. Düştüğümüz yeri, neyi nerede kaybettiğimizi hatırlayalım yeter.
Hatırlayalım ki kafirle bir kavgamız vardı bizim. Niye kavga ettiğimizi hatırlıyor muyuz? Mertçe gelmediler. Aldattılar bizi. Gözümüzü boyadılar bizim. İçimizden adamlar devşirdiler. Dalgaya düştük, hazırlıksız yakalandık, gafil avlandık, yerlere serildik. Olsun. Küffarın hilesi bu zaten. Kavgada yumruk aranmazmış. Kıyamet kopmadı ya, tekrarı var bu kavganın.
Hatırlayalım, iyi günlerimizde baş başa bağlı, baş şeriata bağlıydı. Şeriatın kestiği parmak acımazdı. Şeriat adaletti. Adalet Allah’ın buyruklarıydı. Neydi o buyruklar?
Siyaseti, iktisadı, hukuk düzenini, sosyal hayatı Allah’tan gelenlere göre düzenlemekti. Meslek hayatında, çarşı pazarda, okulda, sokakta, ailede harama düşmemekti. Sevgiyi ve buğzu Allah için yapmaktı.
Allah’tan korkmaktı. Zalime, haksıza karşı çıkmaktı. Harama dil ve el bulaştırmamaktı. Hak yememekti. Yalan söylememekti. Her şartta dürüstlüktü. Dayanışmaydı, yardımseverlikti. Paylaşmaktı, merhametti. Karşılıksız vermekti. Başa kakmamaktı. Kötülüğü elinle, olmadı dilinle, o da mı olmadı, bedduanla engellemekti…
Bizim kavgamız bunun içindi. O halde düştüğümüz yerden kalkacak, yeniden kavgaya tutuşacağız biz. Unutmayalım ki bizim kavgamız mertçedir. Pusu kurmayız biz. Hile hurda bilmez, zayıfa çullanmaz, ansızın bastırmayız biz. Gücümüz buradadır bizim. Çünkü hak üzere olmak, haklı olmaktır davamız.
5.Allah’ın son Peygamberi Hz. Muhammed buyurdu ki “Kafirin dilini onun hilesini anlamak için öğreniniz.” Demek ki gavurun dilini ilim yapmak, ilerlemek, kalkınmak, zengin olmak için öğrenmeyeceğiz. Kendimizi aldatmayalım. Böyle yaparsak aldatır kafir bizi. Onda ne varmış ki bize örneklik etsin. Dün bizi böyle aldatmadılar mıydı? Bu tuzağa 200 sene evvel düştük bir kez, bunu sürdürmenin manası var mı? Burayı bi anlayalım hele!
Osmanlı milleti olarak savaşta yenilmedik biz. Bazı mevzileri kaybettik ama bir çok cepheyi zaferle kazandık. Kut’ul Amare, Medine’de müdafası örnektir. Buna karşılık Filistin’i, Suriye’yi, Irak’ı, Mekke’yi kendimiz, ellerimizle teslim ettik. Burayı anlayabiliyor muyuz?
6.Yine Hz. Muhammed buyurdu ki, “Mümin Müminin aynasıdır.” Yani bir mümin kardeşine baktığında aynada kendini görür. Kardeşinde bir kusur varsa, kendini ondan daha iyi zannetme. Çünkü o kusur senin kusurundur. Çünkü o senin kardeşindir. Onu ateşe atıp kendin cennete gidemezsin. Yok böyle bir şey.
Hani Allah sadece ‘iman edenleri kardeş kıldı’ ya. Hani Hz. Peygamber ‘birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız, iman etmedikçe cennete giremezsiniz’ buyurdu ya. Bu işte.
Kardeş, arkasını güvende hissedendir. Sırtından hançerlenmeyi düşünmeyendir. Sırt sırta verendir. Dolayısıyla kardeşlerden biri önü, diğer arkayı kollar.
7.Yine Hz. Muhammed’in buyurduğu gibi, “mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz.” Aynı hataları tekrarlamak bize göre olmamalıdır.
Unutmayalım, biz düzelirsek dünya düzelir. Bize benzeyenleri seçersek sorumluluğumuz düşer, rahat ederiz. Nereden kazık yiyeceğiz diye tasalanmayız. Bizi organize edenler, işlerimizi yürütenler meymenetsizse bilelim ki, hala bizde hayır yoktur.
Şu halde kime kulak verdiğimize, gavurun dilini niye öğrendiğimize, kiminle kardeş olduğumuza ve işlerimizi yürütün diye emanetçi kıldıklarımıza dikkat edelim.
Hatırlayalım ki ecdadımız “kafirde akıl olsaydı Müslüman olurdu” dedi. Hak söylemişler, ne güzel söylemişler. Onlar Peygamberden duydu bu sözü. Şayet onları akıllı görüyor, onlardan alacak şeyler var diyorsak, bizdeki akıl tatile çıkmış demektir. Burayı anlatabildim mi kardeeş!
Organizasyon bozuksa, işler yolunda gitmiyorsa, bizi organize edenler bozuktur. Bizi organize edenler bozuksa biz bozulmuşuzdur. Burayı da anlatabildim mi kardeeş! Vesselam.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir