Erken Ölümde Neyin Nesi?

Erken Ölümde Neyin Nesi?

1.İnsan bu, kendini bir şey zanneder de, haddini aşar da, sahip olduklarına güvenerek Allah ile tartışmaya tutuşur ve hatta isyan eder ya! Ne gibi diyelim?
Sevdiklerinden yahut yakınlarından birini kendince erken kaybettiğinde genelde, “Hayatının baharındayken, tam işleri yoluna koymuşken, daha gün görecekken” vs der ya hani! Bunlarla yetinmez, ölümü içine sindiremez de şöyle devam eder: “Erken oldu, gencecikti, daha gün görüp mürüvvet görecekti, iki yakası yeni bir araya gelmişti!..”
Bunları duyunca sanırsınız ki ne kadar haklı! Sanki canını kendi yarattı, hayatını kendi elde etti. Uğrunda nesiller boyu çalışıp didinerek, gerektiğinde çil çil altınlar sayarak gören göze, duyan kulağa, yürüyen ayağa, tutan ele, konuşan dile kendisi sahip oldu. İç organlarını kendi bir düzene koydu. Sonra Allah “zorla” bunları elinden aldı! Çevresinden birini veya organlarından birini kaybedince de isyanı patlattı, “Haksızlık bu” dedi!
Bak Hele Şu İnsana!
2.İnsan bu işte. Tıpkı Kur’an’da Allah’ın tarif ettiği gibi “nankör, bencil, cahil, zalim, tartışmacı ve aceleci.” Kendi başına hiç bir şey gelsin istemiyor. Her şey yolunda gitsin istiyor. Şayet başa gelecek bir şey varsa da, başkaları ne güne duruyor, onlara gelsin!
Nasıl yaratıldığına bakmaz da yeniden nasıl diriltileceğini tartışır. Müstağni ya, haddini de bilmez. Hayatına kendi yön vermeye kalkar. Canının her istediği olsun ister. Değer yaratır, ölçü koyar. Şu yanlış bu doğru der.
Hep üstünlük ve kalıcılık peşindedir. Bunun için çokça mülke sahip olmak ve ebedi bir yaşam sürmek ister. Bunun için her şeye razıdır: Yalan, hile, düzenbazlık, haksızlık, hırsızlık, öldürme, kötülük… hak getire!
Şeytan, yasak ağaç üzerinden Hz. Adem’i isyan etmeye ikna ederken ne vadetmişti? Sonsuz bir yaşam ve tükenmez bir mülk. Babamız Adem’i dahi aldattı bu teklif. Adem, Allah’ın uyarısını hatırladı ve hatasını anladı hemen. Çünkü anadan üryan kalmıştı. Allah’a yöneldi, hemen tövbe etti.
İyi ki de öyle yaptı da, biz işin doğrusunu böylece ondan öğrendik. Elhamdülillah. Oysa şeytan isyanında ısrar etti. Yanlışı da şeytandan öğrendik biz. Euzubillahimineşşeytanirraciim.
Dinle Hele!
3.İnsana verilen bir ömür var. Allah veriyor. Kimine kısa kimine uzun. Kiminin ömrü görece erken bitiyor kiminin daha geç. Fakat herkesinki bitiyor. Süreyi takdir eden Allah’tır. Yani hayatı veren geri alıyor. Emanet sahibi emanetini geri çağırıyor.
Biz ömrü kısa yada uzunluğuna göre değerlendiriyoruz, çünkü insan olarak biz öyle sanıyoruz. Oysa süreyi kendisi takdir ettiği için Allah nezdinde sürenin bir önemi yok, bu sürede yapılıp edilenler önemlidir.
Kaldı ki biz insanlar uzun yada kısa ömrün hangisinin daha hayırlı olduğu bilgisine de sahip değiliz. Hz. Musa, Allah katından ilim sahibi kılınan salih biri ile yaptığı yolculukta, arkadaşının bir çocuğu “suçsuz” yere öldürdüğünü gördüğünde itiraz etmişti ya, bizimkisi ilkin o hesap. Musa, sonra alacağı cevapla ikna olup pişmanlık duymuştu ya, bizimkisi de sonradan o hesap olmalı. Allah bu kıssayı bize boşuna anlatmadı. Biz bilmiyoruz Allah biliyor.
İnsan olarak biz ömür tayin edemediğimize göre bize düşen nedir? Ömrün kısa ya da uzun olmasına aldırmamak ilk akla geleni. Çünkü ömürde uzunluk ya da kısalık pek bir şey ifade etmiyor. O halde ömrü nasıl değerlendirdiğimiz önemli oluyor. Biz bakalım buna.
Yaşanılan hayatın süresi, bize göre aylarla, yıllarla ölçülüyor. Zaman dediğimiz fasılalarla üst üste toplanıyor, şu kadar yıl yaş diyoruz. Bunu bir şey zannediyoruz. Oysa altı üstü göreceli bir dünya zamanı.
Zamanın kendisinde bir kıymet yok, o da akıp gidiyor her şey gibi. O halde zamana kıymet biçerek, zamana göre değerlendirme yaparak hüküm çıkartmak boşunadır.
Zaman denen şeyin bizzat kendisi bir değer değil ki, zaman fasılaları değerli olsun. Kendi başına bir kıymeti harbiyesi olmayan zamana uymak da, zamana göre ölçmekte boşuna. Ayrıca bize göre önemli sayılan zaman aralıkları, dünyanın zamanı ile bağlantılı, dünyaya biçilen ömürle ayarlı.
Şu halde zaman mutlak değil. Kendi başına bir değer değil. Çünkü zaman da yaratıldı. Böyleyse biz niye ömrümüzü onunla ölçelim. Buna göre ah vah edelim. Biten zaman bize ihanet etti diye düşünelim. Uzun ya da kısa ömürden hoşlanalım veya hoşlanmayalım, herkesin kendi zamanı bitip tükenecek. Evren dahil her şeyin ve herkesin zamanı sayılı çünkü.
Bu bağlamda bir saatlik ömürle bin yıllık bir ömür arasındaki fark, sadece zamansal bir farktır.  Zamanın kendisi bir değer olmadığına göre yaşanılan zamanın uzunluğu yada kısalığı zaman ölüsüyle değerli yada değersiz olmuyor.
Şu halde akıp giden zaman dilimlerinin nasıl değerlendirildiği önemli. Ömrün kıymetli yada kıymetsiz geçirilip geçirilmediği önemli. Bu duruma göre zaman bir imkan olarak önemli, bu imkanı yararlı ve doğru kullanıp kullanmamak önemlidir. Yani bize verilen her şey gibi, zamanı nasıl kullandığımız önemli oluyor.
Nasıl ki bir insan olarak sahip olduğumuz sağlık, gençlik, meslek, kazanç, servet, altın, mesken, bahçe, eş, evlat, anne baba, komşu vs, bize verilen nimetlerse, imkanlarsa, esas olan bunlara sahip olmak değil de, bunların azlığı yada çokluğu değil de, bunlardan hissemize her ne kadar düştüyse elimizde olan kadarıyla ve bunlarla ne yaptığımız ise, önemli olan buysa, zaman da, ömür de aynen böyledir.
Yoksulun bir lira vermesiyle zenginin bin lira vermesi aynıdır. Bir lira ile bin lira görecelidir, önemli olan vermektir. Yoksul bir liradan, zengin bin liradan sorulacak çünkü. Kısa ömürle uzun ömür de bu gibidir. Ömürde ne yapıldığından sorulacak, uzun ya da kısalıktan değil çünkü.
Mesele buysa, esas olan buysa, biz bakalım ömrümüzü nasıl geçirdiğimize. Bize tanınan zamanı nasıl kullandığımıza. Çünkü sahip olduğumuz her şey gibi ömür de mutlak değil. Geçici. Diğerleri kadar ömür de geçici bir imkan sadece. Şu halde bir saatlik ömürde yapılanlar ile bin yıllık ömürde yapılanlar aynıdır. Değer, uzunluk kısalıkta değil, nasıl kullanıldığındadır.
Duy Hele!
4.Hz. İsa 33 yaşında vefat etti. Kısacık ömrüne öyle çok şey sığdırdı ki, bütün insanlığa liderlik etti. 1000 yıl süren Roma imparatorluğundan çok daha yararlı ve kalıcı işler yaptı. İnsanlar Roma’yı değil Hz. İsa’yı anıyor, hatırlıyor. Kıyamete kadar da saygıyla anacak. Bu dünya hayatında hangisi daha saygın ve değerli olmuştur?
Mozart, Avusturyalı bir Müzisyen. 35 yaşında öldü. Kısacık ömrüne ne çok şey sığdırmış biri o. Dünyanın en kusursuz bestelerini yaptığı söyleniyor. 17 yaşındayken, her gece başını yastığa koyduğunda ‘ertesi sabah bu dünyaya gözlerimi yeniden açacak mıyım’ diye düşünerek yatar, tekrar uyandığında ‘şükredermiş.’ Hz. İsa’dan etkilendiği apaçık.
Büyük İskender, 25 yaşında öldü. Bu yaşında ne çok işler başarmış biri o. Balkanlardan başlayıp Mısır, İran, Hindistan’a kadar bütün ülkeleri, güzergahtaki bir sürü kavim ve devletleri fetheden bir komutan. Aradan 2700 yıl geçmiş ama hala dünyanın en büyük fatihi olarak biliniyor. Hz. Süleyman’dan etkilendiği apaçık.
İtri, Müslüman bir sanatkar. Bahçe işleri ve meyve yetiştirmekte mahirmiş. 70 yıl yaşadığı söyleniyor. Öleli 310 sene olmuş. Allah’ın yüceliğini, kendisinden başka ilah olmadığını, hamdetmenin ancak ona yapılacağını bildiren “Tekbir’i” besteleyen odur. Hz. Peygambere salat ve selam getirmeyi, onu takip etmeyi ve desteklemeyi hatırlatan “Salavat’ı Şerife’yi” besteleyen de odur.
Müslümanlar ondan sonra kıyamete kadar tekbiri onun bestesiyle okuyacak, salavat’ı şerifesiyle coşkuya kapılacak. Doğum, sünnet, düğün, ölüm, fetihler, namazlar, bayramlar onun besteleriyle anlamlı kılınacak, Allah ve Peygamber gönülden anılacak. Hz. Muhammed’den etkilendiği ne kadar belli.
Süleyman Çelebi, 63 yıl yaşamış, öleli 590 yıl olmuş. Önce bir devlet görevlisi sonra Bursa Ulu Camii imamı olarak hayatını sürdürmüş. Bir ara İran’dan gelen Şii bir alimin Bursa Ulu Camii’nde vaaz ederken ‘resuller arasında bir fark olmadığı’ şeklindeki sözlerinden etkilenip Hz. Muhammed’in üstünlüğüne dair yazdığı “Vesiletü’n Necat”, bizdeki adıyla “Mevlut” olarak bilinen güftesiyle meşhur oldu.
“Allah adın zikredelim evvela, vacip oldur cümle işte her kula” sözüyle başlayan mevlüdü, imanın en temel unsurunu belirtir. Hz. Muhammed’in doğumuyla ilgili mübalağaya kaçan ifadeler olsa da sanatta bu tür ifadelerin normal karşılandığı bilinir.
O Mevlut ki kıyamete kadar Müslümanların dilinden düşmeyecek, Hz. Peygamberi saygıyla hatırlatmaya devam edecektir.
Hz. Muhammed 63 yıl yaşadı. Son Peygamberdi. Ömrünün son 23 yılını peygamberlik vazifesiyle geçirdi. Vefatından bu yana 1385 yıl geçti. İnsanlık, en son onunla şereflendi, yüceldi. Adaleti, hakkı, her şartta dürüstlüğü ondan öğrendi.
Zalime, kafire, şerefsize başkaldırmak onun vasfıydı. Haksız da olsa güçlüye isyan etmek, zayıfta olsa haklının yanında yer almak onun karakteriydi. İmparatorluk kurup hazinesi dolduğunda geçimi dışında tek kuruş almayan, dünya malından tek kuruş miras bırakmayan bir siyasi liderdi.
Kendisine ve arkadaşlarına olmadık eziyetler çektiren, söğüp sayan, açlığa mahkum eden, öldüren, yurdundan çıkaran, gittiği yerde huzur vermeyip savaşlarla yok etmek isteyen düşmanlarına galip geldiğinde, kaderleri iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlıyken, intikam hissine kapılmayıp tümünü affeden bir komutandı.
Bütün aleme rahmetti. Doğruluk timsaliydi. Harika bir eş, vefalı bir arkadaştı. Allah’ın dinine düşman olanlara düşman, dostlarına can yoldaşıydı. Kıyamete kadar insanlık ondan çok şey öğrenecek. Adı dillerden düşmeyecek.
Onun davasını dava edinenler, dinin din edinenler ona salavat getirecek. Itri’nin bestesi, Çelebi’nin mevlüdü mahzun gönüllere serinlik verecek, sert gönülleri yumuşatacak.
Anla ve Bil Hele!
5.Ey İnsan. Önce insan olduğunu hatırla. Sana hayat veren var. Rızkını, güvenliğini, geleceğini sağlayan var. Sahip olduğun her şey bir emanettir. Uzunluğu kısalığı önemli değil, hepsi hepsi yaşayacağın bir ömrün var. Bu sürede ne yaptın yaptın, iyi yaptın kötü yaptın ama yaptın. Sonra vakit gelecek, zaman duracak ve her şey bitecek. Hepsi bu kadar.
Ey İnsan, Allah var. Tek sahibin o. Yegane Rabbin ve İlahın odur. Onun sözüne kulak ver. Ondan gelenleri yalanlama. Ona eş ve ortak koşma. Yardımcılar tayin etme. Ondan başkasını yüceltme. Her şey gibi herkeste onun kuludur. Kimse de bir numara yok. Kimse seni kurtaramaz. Seni ancak kendin kurtarırsın.
Ey İnsan, ölüm, şu dünya hayatında en büyük ders veren hocadır. İbret al. Bu dünyayı çok ciddiye alma. Hepten boş da verme ki şerefini koruyasın.
Ey İnsan, ömrünün uzun ya da kısa olmasına takılma. Geç buraları. Ciddiye alacağın tek şey, sana verilen zaman dilimindeki ömründe ne yapacağın olsun. Geride bırakacağın mirasını düşün. Neyinle anılmak istiyorsan ona yönel. Onun peşinde ol. Bir şey katarak git bu dünyadan. Kattığın her neyse hayır olmasına dikkat et. Hayrınla anıl emi!
 
 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir