Kırşehir’in ‘Beyleri’

Kırşehir’in ‘Beyleri’

1.Aşağıdaki sözler, “bey” kelimesinin niteliğini, vasıflarını, kimler için kullanılacağını en güzel şekilde anlatan, insanların değer verdiği kimi güzel canlılar ve yüksek saydığı statülerle kıyas yaparak ifade eden bir güzel Kerkük türküsünden alıntıdır.
 

“Ağam ağam, ağam ağam öz ağam,

Öz ağam, fikrin sabit gez ağam,

Muhabbet muhabbet ölümcedir,

Deme gözden ırağım yatmadım leylim.

Di gel gözüm gel, men sene gözüm demem,
Tene düşer kör olur.
Billah men sene gülüm demem,
Gülün ömrü kem olur.
Billah men sana derviş demem,
Post giyer abdal olur.
Billah men sene reyhan demem,
Yaprak döker dal olur.
Billah men sana sultan demem,
tahttan düşer azlolur.
Men, men sene begim diyerem,
Daim begler beg olur leylim.”
2.Moğol orduları Selçuklu imparatorluğunu parçaladıktan sonra yıkılan merkezi devlet otoritesi ve dağılan toplumsal düzen, bir süre başıbozukluğun sebep olacağı kaosa dönüşür. Can, mal ve namus emniyeti tehdit altına girer. Günümüzün mafyası, o zamanın eşkıyaları ve çeteleri halka dirlik vermez, sahipsiz kalan ahaliye ve zayıflara zulmetmeye başlar.
Doğusu Batısı Anadolu’da kurulan beylikler dönemi başlar. Karamanoğlu, Germiyanoğlu, Aydınoğlu, Karesioğlu, Saruhanoğlu, Saltukoğlu, Mengücekoğlu, Artukoğlu gibi beyler, idaresi altındaki yerlerde otorite kurar, hemen dirlik ve düzeni sağlar, güvenlik ve huzuru yeniden tesis ederler. Bu beylerin kökleri de beylerdendir, Anadolu’ya gelen ilk Türk beylerine dayanır.
Biz, beyliği, beyliğin ne demek olduğunu o zamanlardan öğrendik. Bey, şartlar ne olursa olsun her daim bey olan, asaleti ve şerefi kendiliğinden olandır. Başkalarına bakıpta kendini bey sananlardan olmayıp zaten bey olduğu için bey gibi davranan lider tabiatlı, cesur, cömert, zayıfın koruyucusu, güçlünün ve zalimin hasmı olan yiğitlerdir.
3.Kırşehir, o vakitler Karamanoğlu’na bağlı, Moğol valisi Nurettin Caca idaresinde bir şehirdir. Ahilik teşkilatı kurumsal yapısıyla iktisadi hayatı sürdürmekte, ağır vergilere rağmen ahalinin yardımına koşmaktadır. Ahiler, aynı zamanda Moğollara karşı muhalif, işgale karşı halk ayaklanmasının da öncüleridir.
Kırşehir’in beyleri iktidarda olan Moğollara karşıdır, haktan yana muhaliftir. Sırtını iktidara dayamaz, gücünü iktidardan almaz. Uzlaşmaz. Bilir ki devlet olmak dururken iktidara dayanmak, iktidarla birlikte kaybetmeyi göze almaktır. Çünkü iktidarlar değişkendir. O sebeple kendi ayakları üzerinde duran, kendi işini kendi gören, geçimini kendi sağlayan, özgürlüğüne düşkün, zayıfı ve ihtiyaçlıyı gözeten, koruyup kollayan, Baba İshak isyanından beri bağımsızlığı karakter edinmiş bir beceriye sahiptirler.
Kırşehir oldum olası hakkı arayan muhalif bir şehirdir. Tarihin bazı devrelerinde başı belaya girse de bu nitelikli muhalifliğini ve özgürlüğünü sürdürmüş bir şehirdir. Genetiğinde iktidardan yana olmak değil devletten yana olmak vardır. Çünkü devlet olmak, beyliktir. Bey olmak, kendi menfaati kadar soyunun, ilinde yaşayan başka soylarında hakkını korumak, gerektiğinde kendinden çok şehrinin menfaatini ve geleceğini öne almaktır.
‘Beylik vermekle olur’ muş. Beylikte ‘racon’ almadan vermekmiş çünkü, yeteri kadar kendi gelirine sahiplik varmış. Paylaşmayı bilmekmiş. Hacet giderme kapısı olmak varmış çünkü müracaat edenin ve etmeyenin derdine derman bulmak varmış. Adalet dağıtmak ona yakışırmış çünkü zayıfı güçlüden koruyacak saygıya ve otoriteye sahipmiş… Töre buydu, beylik töresi diye bir şey vardı.
Şimdilerde Nasıldır?
 4.Şimdiki devirde beylik kalmadı, şimdiki Türkçe lisanda o bildiğimiz bey kelimesi yoktur. Çağ hızla değişti, zihinler başka kodlandı, akıllar farklı çalışıyor artık. Dünya görüşü, varlık algısı ve hayat tarzı yenilendiği, değerler sistemi ve referansı ilahi olandan beşeri olana dayanınca değişim denen şey, kendi kelimelerini, zihin kodlarını ve insan türlerini de üretti.
Hümanist paradigmanın icat ettiği kapitalizm namlı bir dünya ekonomik düzeni var, tanrılaşan mali bir sistem hükümran oldu dünyaya. Ekonomik değerler siyaset dahil insanlar arası münasebetlerini de kendine uydurdu. Dolayısıyla ‘birey’ nitelikli bir insan tipi yarattı.
Bu birey varlık, kentte yaşayan, kimselere hesap vermeyen, kendi kazanıp kendi harcayan bir insan tipidir. Bu varlık şahsi menfaatini her şeyin önüne koyan, kendinden başkasını düşünmeyen, toplumsal ve ahlaki bir sorumluk taşımayan bir varlıktır. Kökleri yok, ailesi yok, mahallesi yok, komşuları yok. Töresi de yok. Kreşlerde büyüyor, modern eğitim alıyor, lüks tüketiyor, hesapsızca kazanıyor, hastanelerde ölüyor.
Bu Tür Bir Kültürel Vasattan Bey Çıkar Mı?
5.Devletin küçüldüğü, eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim, barınma ve beslenme gibi en temel ihtiyaçların dahi, kârdan başka bir şey düşünmeyen aç gözlü özel sektöre devredildiği bir düzende, başka kapılar kapatıldığı için başı sıkışan her kişinin müracaat edeceği tek yerin bankalar olduğu bir sistemde, iktidarların kendi taraftarlarını koruyup yücelttiği bir hayatta, beyler, tarihe ve topluma yeniden döner mi?
Allah’ın ‘suyu’nun, herkese ait böylesi bir kaynağın plastik şişelere doldurulup parayla sattırıldığı, daha çok kazanmak için elinden gelse ‘havayı’ dahi parayla nefeslendirecek doymak bilmez aç gözlülerin türediği bir yerden, beyler çıkar mı? Kendiliğinden vermeyi unutmuş, hak edip etmediğine bakmaksızın daha çok nasıl alırımın peşine düşmüş, tevir türlü dolap çevirmeyi maharet bilmiş bir toplumsal biçimden beylik yeniden var olur mu?
Köyleri ve mahallesi yok edilmiş, aile ve hemşeri bağları kopartılmış, apartman sitelerinde birbirine yabancılaştırılmış, caddeleri ve meydanları ahlaksızlığa, gösterişe, lükse merak salmaları için gençliğe özendirici mekânlar edilmiş, kendi başına yeterli geçimlik tüm imkanları kurutulduğu için marketlere mahkum edilmiş bir şehirden, şehirliden bey olur mu?
Kendi kültürel köklerinden, dini inançlarından, ahlaki değerlerinden kopartılmış insanlar, kuşak çatışmasını acı acı yaşamak tecrübesine zorlanmış orta yaşlılar, eğitim sisteminde bir türlü düzen tutturamadığı için kaliteye ve üretime uzak kalmış gençler içinden beyliğe özenecek, beylik geleneğini ve töresini sürdürecek birileri çıkar mı?
Bizimkisi ‘olmaz duaya amin demek’ gibi bir şey mi? Yahut ceviz ağacından kiraz meyvesi beklemek gibi bir şey mi! Hayır, başımıza ne geldiğini, neler getirildiğini anlayabilirsek değil.
Hak Edilen Gelir Başa
6.Allah kitab’ı Keriminde “Bir milleti helak etmek istediğimiz zaman önce onların ileri gelenlerini alırız…” mealinde bir hüküm beyan etti.
“İleri gelenler” eskinin “beyleridir.” Yani devlet yöneticileri, ahlaklı ve dürüst tüccar, kültürü ihya edecek, topluma kalite katacak, hakikati gösterip asli değerleri yeniden üretecek ilim erbapları, kendi kültürünü, ahlakını ve değerler sistemini muhafaza edip yeni kuşaklara aktaracak olan bu üst tabakadır. Bunlar topluma doğru yolu gösterenler, karakter verip örneklik edecek olanlardır.
Şimdiki çağda, bir nesilde, bir şehirde bu gibiler yok olmuşta bunların yerine, her şeyi menfaat ve kazanmaktan ibaret bildiği için zayıfın ve yoksulun sırtından biriktirmiş, sabit töreler yerine sürekli değişen değerlere itibar edip menfaatperest olmuşlar gelmişse, o şehir, o toplum helak olmayı hak etmiş demektir. Helak, illa ki deprem benzeri toplu felaketlerle gelmez, ‘insan kılıklı’ varlıkların çoğalması ve etkin olmasıyla da gelir.
Elleri dizlere vurup dövünmeli mi? Yakayı bağrı yırtıp ağıtlar mı söylemeli? Dağları taşları çatlatacak içten gelen çığlıklar mı atmalı?
Hayır. Durum vaziyet buysa, zikrettiğimiz Kur’an ayetinde bahsedilen gelişmeyi tersine çevirip düzeltmenin yollarına bakmalı. Bu hale getirmek nasıl insan iradesi ve işiyse, tersine çevirmekte insan iradesi ve işidir. İstenirse olur. O halde haydi Beyler, iş başına!
Kırşehir hey!
7.Kırşehir’im, hatırla ki sen haktan yana muhalif bir şehirsin. Ahiler diyar, beyler yurdusun. Geçmişinde ve genetiğinde haktan yana olmak, hakkı ayakta tutmak gibi bir tarihin var. Senin gölgende nice Ermeniler Rumlar yaşadı, senin duldanda nice yetim yoksul, sakat zayıf hayat buldu. Osmanlıyı sen kurdun.
Dar gelir aşiretçilik, milliyetçilik sana, sığmazsın o kalıplara. Çünkü sen organizatörsün, yöneticisin. Bu sebeple aşiretler ve milliyetler üstüsün. Onları yöneten devletsin. Onlarca farklı mesleği ve zanaati nasıl ahilik teşkilatıyla bir arada tuttu ve yönetti isen, aşiretleri ve milliyetleri de bir arada tutar yönetirsin. Hatırla ki daha yakın zamana kadar komşu illerin ‘Almanyası’ idin.
Kırşehir’im sen işi bilir, işe gitmezsin. Çalışmaz çalıştırırsın. Günlük nafaka peşine takılıp ömür tüketmek, hırsa ve kine kapılmak sana göre değil zira, iki üç harekette ihtiyacını karşılarsın. Para ‘elinin kiridir.’ Rütbeler seni bey yapmaz çünkü sen zaten beysin. Devlet olmak budur.
Şimdiki haline bakıp üzülme. Tarih bazen böyle olur, devran bazen böyle döner. Unutma ki yüce dağların başı karlı olur, dumanlı olur. Yükseklerde oksijen az olur, havalar soğuk olur. Yücelerin kaderi budur. Ama yüce dağların etekleri, ovaları, tepeleri o yücelikle var olur.
Başka şehirlere bakıp “bize mi kaldı” bu iş deme, işte bu yakışmaz sana. Hatırla ki “bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir birliği, bir birlik bir orduyu düzeltir, savaş kazanılır.” Osmanlı imparatorluğu böyle olmadı mıydı?
Kerkük türküsünü bir kez daha dinle. Hatırla ki sen nice beyler çıkarttın bağrından. Yine çıkartırsın. Bu maya var sende. Düşün ki beylik, bu dünyada bırakılacak en güzel mirastır. Özenilecek vasıftır. Dünyanın başka neyi güzel ki? Bak, bin sene evvel geçmiş beyleri nasıl da andık. Daha da anılır onlar çünkü anılmaya değerdiler. Lakin bu bin senede daha niceleri geldi niceleri geçti bu yurttan, beylerden gayri esameleri okunan başkaları var mı?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir