Neyi Unuttuğunu Hatırla!

Neyi Unuttuğunu Hatırla!

Müslüman olarak inanırız ki bütün evreni, her kozmik alemi ve içindeki bütün varlıkları olduğu gibi insanı da, Allah yarattı. Alemlerde düzenli işleyen bir sistem kurdu, bütün varlıklara görevini tayin etti. Her varlığa bir hayat verdi, yaşamasını sağladı, kaderini tayin etti. İnsana ise ayrı bir sorumluluk verdi.
İnsan varlığı olarak önce ruhlarımız yaratıldı. Orada Rabbimizle bir akit yaptık. Sonra içimizden sırası ve zamanı gelenler, dünyaya gönderildi. Dünyaya gelenler bir annenin rahminde ete kemiğe büründü. İnsan olarak doğdu. Dolayısıyla hepimiz ilk insan Adem’in nesli, oğulları ve kızlarıyız. Üreme böyle devam etti.
Dünyaya geldikten sonra güzel bir şekille şekillendik. Bize hayat verildi. Rızkımız, güvenliğimiz, geleceğimiz temin edildi. Korkudan emin kılındık. Dünya hayatı hakkında bilgilendirildik. Şeytan yol arkadaşımız oldu. Başı boş değiliz. Çaresiz ve aciz bırakılmadık.
Dünya, ahirete kıyasla geçici ve alçak ‘duun’ bir yerdir. Burada bir süre yaşayacağız ve süresi dolanımız geldiği yere geri dönecek, kıyamet gününü bekleyecek. Ölüm sonrası yeniden diriliş ve hesap günü var. Başka bir hayat başlayacak. Dünyada kim nasıl yaşadıysa, mükafat veya azap yeri olarak herkes kendi hak ettiği yerine varacak. Orası daimi ve yüce bir yerdir…
Dünya hayatı, Ademden bu yana ‘iman ile küfür’ değerleri arasında bir çatışma alanıdır. Ruhlar aleminde verdiği sözde duranlarla durmayanların belli olacağı bir yerdir. Her çağın nesli kendi tarihsel zaman diliminde, kendi yurtlarında, kendi toplumlarında, sosyo-politik ve ekonomik kendi şartlarında ya imandan yana yada küfürden yana bir taraf olur, ömürlerini öylece tamamlarlar…
Müslümanlar, insanlar arasından Rabbimiz Allah, örneğimiz peygamberler diyenlerdir. Allah’tan gelenleri tasdik eden, buna göre düşüncelerini, niyetini ve kendisini düzeltenlerdir. Kamusal hayatındaki siyasi düzenlerini, ekonomik sistemlerini, hukuki münasebetlerini, toplumsal hayatındaki mesleki, medeni, sanat, spor ve müzik gibi bütün işlerini Allah’tan gelenlere göre düzenleyenlerdir.
Bütün bu işlerin nasıl yapılacağıyla ilgili olarak bilgisiz değiliz. Habersiz kalmadık. Örneksiz bırakılmadık. Daha evvelki ümmetlerin bozduğu din, en son olarak Kur’an ile tamamlandı. Doğru eğri nihai olarak bildirildi. Kur’an nazil oldu ve korumaya alındı. Artık insan olan herkes bundan sorumlu tutuldu. O sebeple Kur’an’dan sonra keşfedilecek bir hakikat yok, onun yerine Kur’an’dan istifadeyle bir taraf belirleme ve ayrışma vardır.
Dolayısıyla:
Rasyonel felsefenin, hümanist paradigmanın ve modern bilimin izah ettiği gibi, biyolojik yapı ve akıl yetisi farkıyla hayvan varlığından evrimleşerek insana dönüşmedik. Bir erkekle bir dişinin ‘haydi bir çocuk yapalım’ demesiyle yapılmadık. Doğanın öylesine fırlattığı bir tesadüf eseri de değiliz.
Modern insan, rasyonel akıl ve bilimsel bilgi kendince başka bir hakikat tayin etti. Yaratılışa, varlık alemine ve varlıklar arası münasebetlere kendince bir açıklama getirdi. Değerler sistemini yeniledi. Doğrunun ve hakikatin bilgisini, doğada yaptığımız gözlem, sezgi, deney, test edip doğrulama yoluyla elde ederiz dedi.
İnsanı hayvan varlığı üzerinden tanımladı. ‘Düşünen, iki ayakla yürüyen, iradesi olan, ekonomik vs’ hayvan türü yaptı. Toplumsal yaşamı ‘vahşi doğayı’ örnek göstererek modelleştirdi.
‘Vahşi’ doğadaki yaşam, güçlünün zayıfı yok ettiği bir yaşam biçimiydi. Bencillik vardı. Yaşamak için öldürme refleksi gelişmişti. Hak hukuk, acıma yoktu. Bu alemde güç esastı. Çünkü hayvanlar genetik yapı itibarıyla içgüdüsel olarak hareket eder, vazifelerini yaparlar. İradeleri yoktur. Doğru eğri bilmezler. Nasıl yaratılmışsa öyle yaşar, öyle de ölürler.
Yaratılışa, varlık alemine, dünya ve toplum hayatına getirilen bu açıklama biçimini esas alanlar, insanların yaşamını ve varlıklar arasındaki münasebetleri de bu modele göre düzenledi. Modern çağda, modern ve tekçi eğitim sistemiyle hemen herkes ikna edildi. İkna edenler ilahi bilgiyi reddetti çünkü hem o bilgiye karşıydı, hem de o bilginin kaynağını, geliş sürecini, muhatabıyla ve insanlarla olan ilişkisini bilimsel olarak test edip doğrulayamadığını ‘buyurdu.’ Bu sebeple şunları telkin ettiler:
İnsan hayatında da yaşamak için güçlü olacaksın. Güç, fiziki olarak sayısal ve maddi çokluktan, mali birikimden kaynaklanıyor. Bunlar statü ve imtiyaz sağlıyor, değerli kılıyor. Öyleyse güce ulaşmak için yalan söyleyecek, aldatacak, zayıfı ezecek, komşuya kötü davranacak, haksız yere öldüreceksin. İşleri kitabına uyduracaksın…
Değer bu olunca, bu değerlere göre bir toplumsal hayat kurulunca, herkes buna değer veriyor, bu değerlerin peşinde koşuyor… Çünkü başka türlüsünün toplumda karşılığı yok. Başka türlü olursan ezilirsin! Horlanırsın! Yoksullaşırsın! ‘Adamlar’ seni adam yerine koymazlar!.. Vahşi doğada böyle değil mi?
Niye böyle? Çünkü modern çağ ilahi bilgiyi, ilahi değerler sistemini terk etti. Toplumsal hayattan çıkarttı. Hakikat ve değerler sistemi vahiyden elde edilmiyor, vahyi bildirimden üretilmiyor. Değer ya değersizlik artık kendisi kutsallaşan modern insan tarafından, hümanist paradigmadan, rasyonel akıl yapısından belirleniyor.
Çünkü kendisi kutsallaşıp tanrılaşan, kendisini varlık aleminin merkezi haline dönüştüren insan, kendisine doğayı örnek aldı. Kutsal kitap sahifeleri yerine sadece doğaya bakıyor, doğayı okuyor. Bu sebepledir ki keşfettiği bilgiden hareketle Allah’ı, vahyi, dini, peygamberi dahi yeniden yorumluyor. Artık dinde başka bir dine dönüştü!
Hatırla ki
İnsan olarak yaratıldın. Daha çocukken kulağına bir şeyler fısıldandı. Edi büdüyken bütün soruları sordun, dosdoğru cevapları duydun. Yaramazlık yapa yapa düzeldin çünkü yaratılışın böyleydi.
Bilgiyi ailenden alış sürecinde kalbin, beynin tertemizdi. Kötülük nedir bilmezdin. Kin tutmazdın. O vakitler sana dediler ki, Allah var. Seni o yarattı. Anne babana iyi davran. Onlara karşı şefkatli ol. Sen küçükken onlar sana müşfik davrandılar… Komşunla iyi geçin. Onların sende hakları var… Mahallen yaşadığın yerdir. Sana, namusuna, malına ve yaşamına zarar vermezler. Sen onlardansın onlar sendendir…
Yalan söyleme, yalancı şahitlik etme. Çalma. Kimsenin hakkına tecavüz etme. Haksız yere başkalarının malını yeme. Harama bulaşma. Zina ederek iffetini kirletme. İçki kumara bulaşma. Öldürme. Fitne fesat yayma. Kibirlenme…
Hüküm verecek makama gelirsen adaletli ol. Güçlüden yana olup zulmetme. Yetimi yoksulu gözet. Zayıfı ezme. Sakatı horlama. İhtiyaç sahiplerinin senin malında hakkı vardır, ver onlara. Ve sakın Allah’ı unutma. Ki o kendini sana sık sık hatırlatır…
İnsan olarak doğan herkese hatırlatıldı bunlar. Yahudisi Hıristiyanı, Budisti Zerdüştü, Şamanisti Putperesti, dinlisi dinsizi, bütün çocuklara fısıldandı. Çocukların hepsi duydu ve anladı bunları. Çünkü hepsi anlamaya müsaitti, hepsinin fıtratına nakşedilmişti bu temel bilgiler. Çünkü hepsi Ademin oğulları ve kızlarıydılar… Sende duydun bütün bunları. Şimdi:
Büyüyünce çocukken öğrendiklerinin tersine bilgilendiysen, modern okulların verdiği bilgilerle yanlış eğitildiysen, arkadaş grubunda ve şehrinde yanlış yönlendirildiysen, mesleki dünyada ahlaksızlık ve hukuksuzluk bellediysen, siyasi hayatta yalancılığa, ekonomik hayatta dolandırıcılığa, hukuki münasebetlerde haksızlığa, sosyal hayatta haramları yaymaya teşvik edildiysen ve sende ‘böyle gelmiş böyle gider’ diyerek kötülüklere meylettiysen şayet,
Reşit olduğunda, mümeyyiz olup aklın başına geldiğinde hemen geri dön. Çünkü sen ‘hayvan’ değilsin. Tam tersine üstün bir varlıksın. Akıl ve irade sahibisin. Şerefli bir yaşama layıksın. Buna dirayetin var. Aklın eriyor, güzün görüyor, kulağın duyuyor. İbret al ve kendine gel. Çünkü insan olarak sorumlusun.
Ey Ademin oğulları ve kızları
Hatırla ki sen insansın ve ölümü idrak edersin. Ölüm, insan hayatındaki en değerli ibret dersidir. Dünyayı ciddiye alma. Boşta verme ki izzetini koruyasın. Kimseye kul olma. Kimseden bekleme. Alçalma. Çünkü Allah var, kulluğunu yap, duanı et, ondan iste. O bitmeyecek bir zenginliğe sahiptir, akıl almaz biçimde cömerttir. Her istediğini verir istemekten çekinme. Sadece hakkın olanı, hak ettiğini iste yeter.
Hatırla ki kadınlık erkeklik, siyahlık beyazlık, güzellik çirkinlik, uzunluk kısalık, fakirlik zenginlik, güçlülük zayıflık, amirlik memurluk, izafidir. Bunlar neye değer verdiğin, neyin peşinde olduğunla ilgili olarak değerli veya değersizdir. Buraya akıl erdir. Çünkü bunlardan hesaba çekilmeyeceksin.
Hesaba çekileceğin şey, nasıl inandığın, hangi değere göre nasıl hareket ettiğin, hangi amaçla neyin peşine düştüğün ve nasıl münasebet kurduğun, elde ettiklerini nasıl ele geçirdiğinle alakalıdır. Malların, evlatların, biriktirdiklerin, statülerin, rütbelerin, hepsi birer ‘ziynettir.’
Ziynetlerin tabiatı, zayii olmaktır. Dolayısıyla bütün ziynetler bu dünyanın mahsulüdür, burada  kalacaklardır. Ölümle birlikte senle gelecek olan şeyler sadece sahih inancın, inancınla uyumlu ‘salih’ amellerin yani, sahip olduğun ziynetlerle ilgili tavırların olacak.
Zayi olacak ziynetlere aldanma. Onları miras bırakmak için çabalama. Neyi miras bırakman gerektiğini iyi kavra ki onların peşinde olasın. Bu konuda peygamberlere bak, onları örnek al. Şerefli yaşamak ancak böyle olur. Şu halde sana verilen süreli hayatı şerefli biçimde terket ki, ebediyyen kaybedenlerden olmayasın.
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir