Papağan

Papağan

1.Bazı hayvanlar vardır yapısal özellikleri gereği eğitilip terbiye edildiklerinde konuşurlar. Bunlardan biri de papağandır. Ona yemini suyunu veren, onun bakımını yapan sahibi, onu nasıl terbiye eder, ona ne öğretirse o sadece onları konuşur. Dilimize ‘papağanlık yapma’ şeklinde yerleşen deyim de bunu izah eder.
Burada ‘sahip’ önemli. Besleyen, sulayan, terbiye edip öğreten, ne konuşacağını belleten olarak sahip önemli. Zira hayvan öğretilenin dışında bir şey konuşamaz. Bu ilişkiyi insanlar olarak kendi hayatımıza aktardığımızda ne oluyor?
2.Allah, kullarının sahibidir. Yaratandır, hayat verendir, yaşatandır, güzel bir şekille şekillendirendir, rızıklarındandır, koruyan ve esirgeyendir. Kullarına, hangi söze kulak vermeleri gerektiğini bildirdi. İşitip itaat etmelerini istedi. Bundan kuşkuya düşmeyin, hakikat budur dedi. Bildirdiklerinden sonra kuşkuya düşecek olanların nankörlük edeceğini, haksızlık yapacağını, zalimleşeceğini, insanları aldatacağını ve kendisine hasım olacağını buyurdu.
Allah kullarıyla vahiy yoluyla konuştu. Elçileri vasıtasıyla konuştu. Hakikat bildirildi. İradesi ve tercihi olan insanlara her şey açık ve seçiktir. Bundan sonra:
3.Vahyin kaynağı, geliş süreci, muhatabı, kitaplaşması, korunması konusundan başlayarak ‘masummuşçasına’ tartışma başlatanlar, risalet, rehberlik ve liderlik, gaybi bildirimler, ahiret, emirler ve serbestiler, hükümler ve akıbet, ibadetler ve ahlaki sınırlar, mucizeler ve sonuç, melekler, Adem, Şeytan, cennet ve cehennem, İsa’nın babası gibi konularla devam ediyorlar. Giderek dini aslından ve şeklinden saptırıp teolojik tartışma alanına çekiyor, akli yorumlarını bilimsellik yaftasıyla dindenmiş gibi sunuyorlar.
Hemen hatırlatalım ki din, muhteva olarak nakli, şekil olarak risalet bilgisi ve uygulamasıdır. Bunu kaydettikten sonra baştan söylemeli ki yukarda bahsedilen tartışmalar işin özü, nakli ve risali yanını tartışarak kuşku üretiyorlar.
4.Aklın tanrı yapıldığı modern çağımızda bu işler bilimsellik tezgahıyla kutsallaştırılıp süsleniyor, savunuluyor, aklın almayacağı bildirimler aklileştirilerek bozuluyor. Bu cürüm kitap ehlinin cürmüdür. Gerçeği de o ki bu iş aslında Hıristiyan teologların tarihselcilik ve hermenotik yöntemle İncil’ler üzerinden yaptıkları tartışmaların, Kur’an üzerinden Müslüman dünyaya tercüme edilmesinden başka bir şey değildir.
Bu akım ya da yaklaşım biçimleri ilkin 1850’lerde Hindistanda başlamış, 1900’lerde Mısır’a geçip diğer yerlere sıçramış, 1980’den sonra Özal’la birlikte Türkiye’ye gelmiştir. Dolayısıyla bu gün gelinene yer bir sonuçtur. Yani ortada yeni hiç bir şey yoktur. Bu işler masum işler de değildir. Arkasında dünya sistemi vardır. Hıyanet, gaflet ve delalet söz konusudur. Sonucu itibarıyla hepsi aynı yere varır.
5.Meselenin özü, tarihsel zaman dilimlerinin, toplumsal yaşam şartlarının ilah kabul edilmesi, kutsal metinlerin bu ilaha göre yeniden yorumlanması ya da okunmasıdır. Şartları ve zamanları vahye göre düzenlemek ve yönetmek yerine, tersini yaparak vahyi, zamana ve şartlara göre yeniden okuyup düzenlemek ve yorumlamaktır. Kitap ehlinin tam da sapıttığı ve azgınlaştığı yer burasıdır.
Şu halde bahse konu meselede gavurların papağanlığı yapılmaktadır. Dünya sisteminin öğrettikleri konuşulmaktadır. Böylece Kur’an’ı, sünneti, ümmetin siyasi ve iktisadi hükümranlığını ve tarihini, bilimsel izahlarla, sahiplerin öğrettiği gibi modern akılla yeniden okuyarak başka bir din icat edilmektedir. Bu yeni dinin bu trenddeki adı ‘ateizm’ yahut ‘deizm’dir.
En başta bütün dinleri inkar ederek, risaleti yok sayarak kendince bir tanrı yaratacak, ona sadece yaratıcılık görevi verecek, ondan sonra bu tanrıyı evrene, dünyevi ve toplumsal işlere karıştırmayacaksın. İslamsız bir İslam, ahlaksız bir din inşa edeceksin. Dinlerin inkarı lafzı, şeriat olmayan yani emirsiz ve yasaksız, ibadetsiz ve hukuksuz bir dini ifade eder. Bu sebeple hak olsun batıl olsun bütün dinleri ve risaleti yok sayıyorlar… Buraya gelmek içinse yukarda bahsedilen konuları masummuşçasına tartışıyor, kuşku yayıyorlar.
6.Hz. Peygamberin kafirleri ve müşrikleri itham ederken sıklıkla kullandığı “akılsızlık” suçlaması, Türkçe lisanına “Gavurda akıl olsaydı Müslüman olurdu” şeklinde enfes bir deyişle girmiş.
Kur’an nazil olmuştur. Hakikat bildirilmiştir. İşitip itaat edecekler için “bize gelen hakikatten sonra şayet onların sözlerine uyup Allah’tan ve Allah’tan gelenlerden kuşkuya düşecek olursak, veyl olsun bize, vah halimize!
Sahibimiz Allah ise onun bildirdiklerini konuşacağız, inananacağız. Ondan gelenlerden kuşku duymayacağız.
 
 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir