Vergi üzerine

Vergi üzerine

Bir zamanlar yeryüzünde, tarih sahnesinde İslam devleti diye bir devlet biçimi vardı. Dört Halife devri sonrası yavaş yavaş bozulmaya başlayan bu biçimde en büyük zulmün, “vergi toplama” başlığı altında tartışıldığı vakidir. Hakikattir.
İslam devletinin varlık gerekçeleri arasında “zayıfı güçlüye ezdirmeme” önemli bir kuraldı. Vergi toplama ve gerekli yerlere harcama da bu kuralın en büyük alametiydi.
Bu sebeple devlet yöneticileri, memurları ve devlete yakın olan bir azınlığın bitmez tükenmez servet biriktirme, lüks harcama ve kendi varlıklarının korunması için askeri ve istihbari güç toplama ve bunları besleme hırsları sebebiyle, devletin her fırsatta vergi oranını ve çeşidini artırıp halka baskı yapmasını, yukardaki sebeple zulüm diye eleştiren ve bu sebeple işkence gören ve ölümlere yollanan alimler vardı. Vardı.

Emevi ve Abbasi devletlerinin yönettiği vatandaşları arasında bulunan gayrimüslimler cizye vergisinden düşmesin diye, onların Müslüman olup vergiden muafiyet kazanmalarının önünü tıkamak için olmadık mazeretler uydurduğu bilinir. Buna karşı “Allah Peygamberini vergi toplama memuru olarak göndermedi” diyen salihler ve salih yöneticiler de vardı. Vardı.
Bu konu bu ülkede yetişmiş bir zamanların İslamcısının ciddi gündemiydi, tarihine “vole” çakmanın çok geçerli bir aracıydı. Kendileri ve yaşadıkları dönem devletleri çok iyiydi ya!
Şimdi bu günkü devlet biçimleri o kadar çok vergi alıyor, aldıklarıyla harcama tercihlerinde vergi yoluyla o kadar çok zulmediyor ki, anlatılmaz yaşanır! O kadar çok değişik kazanç ve harcama kalemlerinden vergi topluyor ki, kimsenin gıkı çıkmıyor, çıkamıyor. Zira bu konunun zulümle, adaletle hiç bir alakası kalmadı.
Devlettir, alır! Niye, çünkü koruyor, savunuyor, güvenlik ve huzur sağlıyor, kamu harcamaları yapıyor vs! Peki kamu hizmetleri için parayı kimden alıyor, yoksul çoğunluktan. O halde o hizmetleri, o yoksul çoğunluğa bedevaya dağıtması gereken devlet ne yapıyor, hizmeti bedelini dahi yüksek karla satıyor, tefeci misali bıraktık ana parayı, faizin faizinden dahi kazanıyor! Yoksul ne yapsın, o hizmeti başka yerden karşılayamaz ki! Buna rağmen kimse buraları tartışamaz, çünkü tabudur, el yakar, can yakar. İslamcı, Kur’an’cı, Hadisçi, tasavvufçu mu  dediydiniz, öyle bir varlık bu dünyada var mıymış ki!
Oysa hayatı çekilmez kılan, insanları yaşamaktan ve koşturmaktan bizar eden, bir avuç azınlık dışında herkesi yoksullaştıran, zayıfı güçlüye köle kılan bir devlet biçimi moda çağımızda. Ülkemizde mesela on milyonlarca yoksulun yediği ekmekten, içtiği sudan, yürüdüğü kaldırım ve yoldan, geçtiği köprüden, bindiği otobüsten, tükettiği doğalgaz, tüpgaz, elektrik ve akaryakıttan, içtiği sigaradan, mahkum edildiği asgari ücretten, kullandığı telefondan, hafta sonu gittiği piknikten, vs bunların her birimin tutarı her bir liradan, ortalama yüzde yetmiş oranında vergi alıyor.
Amerika, İsrail gibi devletler fetihler yapıp ganimet ya da haraç alarak zenginleşiyor, hükümranlık ediyor. Buradaki devlet onlar gibi yapamayınca ne yapıyor, kendi halkına çöküyor, içerden vergi topluyor. O kadar ki becerebilirse, nefes alınan havayı da vergilendirecek.
Tamam, devlet olmanın raconu vergi almaktır, iyi de bunun bir makulu yok mudur? Bu devlet hiç mi doymaz? Çoğunluktan alıp azınlığa aktarıp dururken yasal olabilir, hukuk devleti de olabilir, ama, hiç mi adil olmaz? Adalet bu işlere o kadar mı uzaktır?
Zulüm deyince, zulme karşı adalet peşinde koşan şimdiki İslamcıların ve Kur’an’cıların peşine düştüğü konuları duyunca, geçtik diyanetçisini, İlahiyatçısını, İmam hatiplisini, sanırım biz İslam devleti diye bir şeyi sadece “hayal” etmişiz! Öyle bir şey olmamış tarihte.  Ya da aslında o bir “Zion” muş! Geçmişte kalmış, günümüze gelemezmiş, gelirse tarih dışı kalırmışız, gerçeklerden uzaklaşır mışız!
Zaten Devlet Kur’an’da yokmuş. Var mıymış? Din siyasete karışmazmış. Karışır mıymış? O halde dini Mübi’ni İslam, meğerse kişisel, ahlaki, ibadi, vicdani bir inançmış. Etik ve moral değermiş. Maneviyat Ruhaniyatmış. O halde Ekonominin, sosyal hayatın, vergi gibi hukuki ve mali sistemin dinle, İslamla, kitapla ne alakası varmış!
Zalim ve zülüm mü dediydik! “İnsanların başlarına gelenler kendi elleriyle yaptıklarının sonucudur” buyuran Allah, her kavme hak ettiğini veriyor. Çünkü kavimler bunu istiyor. Adalet budur. Allah hak söyledi, hakkı söyledi.
Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir