Ramazan Nasihati

Ramazan Nasihati

1.Doğru yoldan sapana nasihat kâr etmez. Ala suresi 9. Ayette buyrulduğu gibi “O halde, eğer fayda verirse öğüt ver” emri gereği Asr suresine referansla başlayalım: “Andolsun ki herkes kaybedecek! Bunların içinden sadece iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler kazanacaktır.”
2.İlk atamız Adem’i topraktan yaratan, zürriyetini ondan çıkaran, insanları soylar ve kavimler olarak birbirine yakınlaştıran, bize naklettiği bilgi aracılığıyla doğruyu ve eğriyi gösteren, rızkımızı veren, kaderimizi, geleceğimizi ve ecelimizi tayin eden Allah’a hamdolsun. O Allah ki anılmaya değmez bir damla su iken bizi rahim bir yerde muhafaza etti, ete kemiğe büründürdü, güzel bir şekille şekillendirdi ve dileyene şerefli ve güzel bir hayat bahşetti.
Nikahın izzetini, şerefini ve sorumluluğunu idrak edenler için bir diğer atamız İbrahim’in duası şuydu: “Rabbim, beni salat-ı ikame eden bir kişi eyle. Soyumdan da böylelerini yarat. Rabbimiz, duamı kabul eyle. Hesap gününde beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim suresi, 40-41)
Ademoğlu aklın gerekliliklerini yerine getirirse diğer canlılardan ayrılır. Sorumlu bir varlık olduğunu fark eder. O halde aklını çalıştır. Düşünceni aktif kıl. Nefsini arındır. Öğrendiklerini delilleriyle öğren. Yerine getirmen gereken sorumlulukların olduğunu bil ve onlar için istekli ol. Her ne söyleyip yapıyorsan iki melek onları kayda alıyor. Şahitlendiriliyorsun.
3.Allah kendisine ihtiyaç duyulan, kendinden yardım beklenen yegane varlıktır, tek mercidir. Allah’a itaat edip salih işler yapmak, haramlardan kaçınıp farzları yerine getirmek senin için olmazsa olmaz vazifedir. İnsan ne vakit yalanlayıp haddi aşarsa, akıbeti ateştir ateş. O halde dikkatli ol.
Kurtulan kendisi için kurtulmuştur. Sen kurtulursan başkaları da sana bakarak kurtuluş yolunu görebilir. Bunu yapmak varken haddini aşıp dünyayı kurtarmaya kalkma. Sana düşen şu doğru şu yanlış diye gücünce müdahale etmektir. Seni bu işlerden alıkoyan tembellik ve ihmalkârlık ya da cüretkârlık ne kötü bir arkadaştır.
Kulun kendisine bahşedilen tüm yetenekleriyle çabalaması gerekir. Faziletler kişiye göre değişir. Bir kısmı takva ile yaşamayı ve ibadet ile meşgul olmayı, diğer bir kısmı ilimle uğraşmayı fazilet bilir. Bunlar fazileti parçalamıştır. Oysa ilim ile amel bir araya gelirse gerçek fazilet elde edilir. Bu iki değer bir araya gelirse kişi yaratıcıyı tanıma, sadece ona itaat etme seviyesine ulaşır. Buna rağmen her isteyenin dileği olmaz. Her ilim talibi ilmi elde edemez. Edenlerin çoğu ilmiyle uyumlu işler yapmaz.
İlim sefaleti ortadan kaldırır. Bir ilmi sağlamlaştırmadan başka bir ilimle meşgul olma. Allah’ı bilmek önceliklidir. Göğün kaldırılmış, yeryüzünün döşenmiş, bütün vücutların yaratılmış olduğunu görenler, yaratıcının varlığına içtenlikle inanır. İnanan, peygamberin doğruluğunu tasdik eder. Kişi, yaratıcının varlığı ile elçinin doğruluğu konusunda kesin kanaate ulaştığında kendisini şeriata teslim etmesi gerekir. Bunu yapmazsa itikadında bir sorun var demektir. Şüphesiz buna en büyük delil, mahlukatın içindeki en küçük bir benzerini dahi getiremeyeceği Kur’an’dır.
4.Bahtiyar kimse ancak arzularına ve hevasına karşı çıktığı için bahtiyar olur çünkü o hep Allah ile beraberdir. Bahtsız kimse ancak arzularını ve dünyayı tercih ettiği için bahtsız olur çünkü o yalanlamıştır. Yalanlamak deyince bilesin ki, hani insan bir günah işler ya, işlediği o günahtan dolayı günaha girmiş olmaz, asıl o günahı günah olarak bildireni yalanlamış olduğun için zalimlik etmiş olur. Adem atamızın “nefsime uyan zalimlerden oldum” demesi gibi.
Gayret ademoğlu ile birlikte yaratıldı. Bilginin esası, organize olma kabiliyeti ile birlikte verildi. Kendinde bir çaresizlik gördüğün vakit kuluna nimetler bahşeden Mu’nim’den iste. Tembellik gördüğün vakit kullarını başarıya ulaştıran Muvaffık’a sığın. Kim ona itaat ederse hayra erişir. Kimde ona karşı çıkarsa hayrı elinde kaçırır.
İzzete kavuşup yücelmek için Kur’an’ı, sireti ve sünneti bilmeli, ilmiyle amil alimlerin hayatını tanımalı, ilimlerin anası fıkıhtan haberdar olmalıdır. Takvaya ya da yüksek motivasyona ulaşanlar, değersiz şeylere razı olmazlar. Azimli kişi salih tavırlarla yol almalı. Yaratılış gayesi ve dünya görüşü böyle elde edilir. Bakara 282. Ayette “Allaha karşı gelmekten sakının. Allah size öğretiyor” buyruldu.
5.Kula bahşedilen nimetler farklıdır. En büyük nimet Allah’tan gelenlere göre terbiye edilmektir. Kendine Allah’ın bildirdiği sınırlar içinden bak. O sınırları nasıl koruduğuna sıkça gözat. Bilesin ki gözeten ancak gözetilir. Buna karşı ihmal eden terk edilir.
Olgunluğa ulaşanlar ilim ile ameli bir araya getiren insanlardır ki bunlar nadirdir. İlim yapamıyorsan ezber yap. Ezber bir sermayedir. O ezberle uygulama yaparsın ki bu kârdır. İlim veya ezber iki durumda da dürüst ol. Dürüstlük Allaha sığınmak ve onun sınırlarını korumaktır.
Hayata geçirilmeyen, yanlışını düzeltip seni doğruya yöneltmeyen, sadece sözde kalan ilimle meşgul olma. Yöneticilerle birlikte olan ve dikkatini dünya ehline veren kişiler dünyayı tercih ettiler. İlme dayalı olmayan amelden de sakın ki bu seni hidayet yolundan saptırır. İlmiyle amel etmeyenin sözü suyun taştan akıp gitmesi gibidir, kalpten kayar gider. Nefsini, dünya ehline gösterişli, takva ehlinden uzaklaştırıcı iki kötü elbiseden kurtar. Her söz, her bakış, her adım, her tavırda nefsini sorguya çek, çünkü sen bundan sorumlusun.
İşlerin akıbetini gözet. Böyle yaparsan arzu duyduğun halde haram olan şeylere aldanmaz, kolayına sabredersin. İnsanlara muhtaç olmamak için tutumlu ol. Harcamalarını düzene koy. Unutma ki Allah kendini veli edineni başkalarına muhtaç etmez. Muhtaç durumdaysan kendini kontrol et.
6. Güneşten sorumlu melek onu durmaksızın hareket ettiriyor. O halde güneşi yakala yani zamana hakim ol. Bilirsen şayet her bir an, bir ganimettir. Önüne iki iş konulursa kolayını değil önemlisini seç ve öncele. Rızık bahşederek kulunu başkalarına muhtaç etmeyen Allaha hamdet. Bu sayede izzetini korursun.
Fecr doğduğu zaman uyanık ol. Uykudan uyandığında nefsin hazzını almıştır, rahatla. O vakit “Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun, dönüş ancak onadır” de. (Buhari, Ebu Davud, İbn Mace, Ahmet b. Hanbel, Müsned) “İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü o tutuyor. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. (Hac 65).
Evden çıkınca kibirlenmek, böbürlenmek, görsünler ve desinler gibi maksatlar gütme. Haram işleyerek Allah’ın gazabına uğramaktan sakınmayı, helal işleyerek onun rızasını kazanmayı amaç edin. Besmele çek ve tekbir getir. ‘Allahtan başka ilah yoktur, o tektir, onun ortağı yoktur, mülk onundur, hamd ona mahsustur, o her şeye kadirdir’ de. ‘Kullarını bir araya getirdiğin gün beni mahcup etme, beni ateşten koru, günahlarımı bağışla, senden başka günahları affedecek yoktur’ diye ona sığın.
Kötü arkadaşlardan sakın. Senden önce gelip geçenlerin hayatına bir bak. İlimde ve amelde olgunlaşanların hayatlarına bak, bu konuda geride kalmışların, daha alt mertebede olanların hayatlarına bakma, eksiklerine aldanma. Başkalarının kusuru senin üstünlüğün olmasın. Bocaladığın zaman uzlete dal ki o hal ‘boş konuşmayı, çok konuşmayı, konuşurken gereksiz konuşmayı terk etmektir.’
Hakkına düşene razı gel ve kanaatkâr ol ki izzetli olasın. Böylece Allaha karşı gelmekten sakınmış olursun. Böyle yapana Allah her zaman bir çıkış  yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. (Talak 2-3). Takvayı kuşanan her hayrı önünde bulur. Takvalı kişiler kimseyi aldatmaz. Bu sebeple dinine zarar verecek şeylere maruz kalmaz. Allah’ı gözeten kişiyi Allah’ta gözetir.
“Siz Allaha yardım ederseniz o da size yardım eder.” (Muhammed 7). “O halde sadece beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara 152). “Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim.” (Bakara 40).
Hatırla ki Yunusu düştüğü büyük sıkıntıdan kurtaran şey onun itaati ve takvasıydı. Allah onun hakkında şöyle buyurdu “ Eğer o Allah’ı tesbih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.” (Saffat 143-144)
Yine hatırla ki itaati ve takvası olmayan Firavun girdiği o büyük sıkıntı anında kendini kurtaracak bir şey bulamadı da Allaha yakarmıştı. O zaman Allah  ona “Şimdi mi!” dedi ve  “Oysa sen daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.” (Yunus 91)
Şu halde azığın itaat ve takvadan olsun. Ki her zaman etkisini görebilesin. Hiç tükenmez azık ‘haramdan yüz çevirmek, dili boş sözden muhafaza etmek, sınırları gözetmek, nefsin hevası karşısında Allah’ı tercih etmektir.’ Arzular karşısında Allah’ın tercih edildiği günler, en hayırlı günlerdir. “Kim kötülüklerden sakınır ve sabrederse şüphesiz Allah iyilik yapanların mükafatlarını zayi etmez.” (Yusuf 90).
7.Dünyada oyalanacağın süre azdır. Ecelin gelince sen de öleceksin. Kıyamet gününe kadar sürecek bir kabir hayatın olacak ki orası uzun bir esarettir. Sonra herkesin bir araya getirileceği hesap günü gelecek. O halde dün arzuladıklarını, tattığın lezzetleri, nefsinin hevasını bir daha düşün. Sen öldüğün vakit artık onlar yok olacak. Geride pişmanlıktan gayri ne kalıyor o zaman. Düşünsene bir o nefsini şimdi, onun şehveti nerede, kaç kez başını yere eğdirdi, ayağını kaydırdı senin.
Dünyaya gelipte erginliğe ulaşanlar zamanın kısa olduğunun farkına varırlar. Mesela 60 sene yaşayan birisinin dünyada yaşadığı süreyi gözden geçirdiğimizde, yaklaşık 30 senesini uykuyla, 15 senesini gençlik dönemiyle geçirdiğini görürüz. Geride kalan zamanı ise insanların çoğu arzularla, yeme içmeyle, kazanç elde etmeyle geçirir. Böylelerinin ahiret için yaptıklarının çoğu da riyadır.
Bedeli tüm zamanları itaat ve salih amellerle geçirenlere has olan ebedi cennet hayatını elde etmek böyle olmaz. Oysa zamana hakim olan tüm zamanlarını itaate uygun ibadete dönüştürerek geçirir.
Düşün şimdi, yaşadıkları vakit kralların ve salihlerin dünyadayken başından geçenleri. Onların yaşadıkları sürece koşturmalarını, elde ettiklerini ve yorgunluklarını bir düşün. Gayretlerini, çektiklerini ve tattıkları lezzetleri düşün. Onlar ölünce onlardan geriye ne kalmıştı? Salihler için bol sevap ve güzel bir anılma, günahkârlar için çirkin bir konum ve cezalandırılma kaldı. Şunlara bak hele, sanki doyan hiç doymadı, acıkan hiç acıkmadı. (İbn-ül Cevzi’den esinlenerek)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir