Tarih Şuuru

Tarih Şuuru

1.İslam tarih yorumu, insana şuur veren bir serüvenin hikâyesidir. İlk yaratılıştan bu yana süregelen doğanın, toplumun, varlık aleminin yaratılışı ile başlar. Yaratılış sebebini, yaratılanların kaderini, görevini, düzenini ve varlıklar arasındaki uyumlu ilişkiyi izah eder. İnsan dışındaki varlıkların isteyerek yaratanına boyun eğdiğini, insanınsa kendisine verilen özgür iradesiyle tasarruf edebileceği bir alanda serbestçe hareket edebileceğini söyler. İnsana bu alanda nasıl hareket etmesi gerektiğini öğretir, bundan dolayı da sorumlu tutulacağını haber verir. Bu dünyada kendisine yol arkadaşlığı edecek olan şeytanla serüvenine dikkat çeker. Bütün olup biteceklerin ölüm, kıyamet, yeniden diriliş ve hesap günüyle bağlantısını kurar. Ardından ebedi olarak sürecek başka bir hayatın başlangıcıyla bağlantı kürar.
Bu bir tarih şablonudur. Tarihin hangi zaman diliminde, hangi toplumsal yapıda ve şartlarda yaşıyor olursa olsun Müslümanlara, kendi dönemlerinde ne yapması, nasıl yapması, neye dikkat etmesi gerektiği hususunda yol gösterir. Onlarda buna göre hareket ederler. Bu şablonda örnekleri ve modelleri vardır. Bu sebeple  şaşkın ve başıboş değildirler, çaresiz ve aciz kalmazlar.
2.Kur’an’ın kabaca üçte ikisi tarihtir. Şablon buradan çizilmiştir. Buna göre İslam’da insan tipi, insan teki olarak halife vasıflarına sahip bir varlıktır. Yaratılışı sebebiyle sosyal bir varlık olduğu için bir cemaat, millet ve ümmet biçiminde örgütlenmiş bir yapıya aittir. Halifeler hem bu yapıyı kuran iradeyi ve hem de yapının doğal parçaları olarak ancak bu yapı içinde yaşayabilecek ve kendini koruyabilecek varlıkları temsil eder.
İslam yekpare bir dindir. Ne kendisi parçalanır ne de hayatı parçalı olarak tanımlar. Bu sebeple imanî unsurlar, ibadet, siyasi teşkilatlanma, iktisadi sistem, hukuki düzen ve sosyal yaşam biçimi bir bütün olarak ilahi buyruklara ve nizama uygun olarak düzenlenir. Adalet budur, ahlak budur. Kâinattaki diğer varlıklarla uyum ya da adalet bu bütünlükle sağlanmış olur.
3.Modern çağın Müslümanları aydınlanma dönemiyle başlayan tarihi süreçte kendi tarihlerinden koptular. Batılıların yeniden yazdığı kurgu bir tarihe eklemlendiler. Onu gerçek sandıkları için bu tarih şablonunda kendilerine gösterilen bir yerde yaşıyorlar. Ellerine tutuşturulan yol haritasına uyunca Batılıların tayin ettikleri bir toplumsal düzenlemenin nesneleri oldular. Dolayısıyla İslam kişiselleşerek özelleştirildi, itikâdi unsurlardan, ibadî ve ahlaki tutumlardan ibaret olarak anlaşılıp yaşanan bir inanca dönüştü. Dinin siyasetten, iktisattan, hukuktan ve sosyal yaşamdan ayrıştırılması normal sayıldı.
Modern Batı tarih anlatısı bunun neden böyle olması gerektiğini izah ederken elbette kendi çıkarttığı tarih şablonunu gösterdi. O şablonu yeni yazdıkları tarih şekillendirdi. Yaratılış, varlık ve insan, varlıklar arası münasebetler buna göre yeniden tanımlamıştı. Dolayısıyla sosyal statüler yeniden belirlenmiş, roller yeniden dağıtılmıştı. Kahramanlar ve kötüler yeniden kurgulanmıştı. İktidar yeniden kurulmuş, insanlar bunun doğru olduğuna ikna edilmişti. Modern devlet ve eğitim sistemi bu işi perçinlemişti.
4.Özetle bu tarih şablonunda insan yüzlerce yıllık devrelerde evrimleşerek şekilden şekle geçti. İnsan insan olalı toplumsal olarak üç dönem yaşadı. Dinin, inançların ve büyünün etkili olduğu ilkel dönem. Mitolojinin ve metafiziğin etkili olduğu sonraki dönem. Ve nihayet aklın ve bilimin etkili olduğu şimdiki modern dönem. İnsanın biyolojik ve beyinsel evrimi bu şablonda anlamlıydı. Klasik toplumsal yapıların ve düzenlerin yıkılarak yerine endüstriyel toplumsal yapının ve düzenin kurulmasının bu tasniflemede büyük etkisi oldu… Bu durumda din, modern çağda cinsiyetsiz, kimliksiz modern bireylerin “özeli” olmaya mahkumdu.
Bu tarih kurgusunda insan denen varlık, kendi bedenine ve mülküne hükmeden özgür bir bireydi. Yaşama, mutlu olma, mülk edinme onun doğuştan getirdiği devredilemez hakkıydı. Cinsiyeti, kimliği, toplumsal sorumluluğu olmayan bu birey, tanrısal temsille Kilise otoritesinden ya da teokratik düzenden bağımsızlığını elde etti. Geçiş döneminde toplumlarda meydana gelen iç savaşlar, kaos ve istikrarsızlık, kendisi tanrı katına yükselen ulus devletin varlığını meşrulaştırdı. Siyasi düzen yeniden kuruldu. Yenilenen yapılarıyla ordu, emniyet ve istihbarat kurumları bu düzeni savundu ve korudu.
Devletin yurttaşı olan birey bencilleşmiş, hazdan başka şey düşünmez olmuş, intihara meyilli hale gelmişti. Siyasi otoritenin baskısına, kamusal çıkarların yönlendirmesine karşı özgürlük arayan bencil birey, haklarını korumak için devletle kendi arasına ara katman olarak koyduğu sivil toplumu icat etti. Devletin iktidar alanı dışında kendisine bıraktığı dar alanda kendini inşa etti. Anayasaların gelişimi ve sosyal sözleşme doktrini sonucunda sivil haklarını yazılı teminat altına aldı.
5.Liberal kapitalist düzeneğin ve özel sermayenin iktisadi alandaki vahşi uygulamaları, mülkiyet ve kazanç konusundaki acımasız sömürüsü karşısında vicdani ret vari bir tepki olarak Marksizm ortaya çıktı. Marksizm modern kurgu tarih şablonunu kabul ederek o tarih içinde yeni bir tarih yazdı. Tarihsel ve toplumsal devreleri sınıfsal çelişkiler temelinde bölümledi. Her şeyi ekonomi temelinde açıkladı. Hukuk, din, kültür, adetler ve devlet bu temele bağlı üst yapılardı. Önemli olan temeldi. O sağlamsa üst yapılar da sağlam olurdu. Temel düzgün değilse üst yapıların kıymeti harbiyesi yoktu, zulüm ve sömürü bundan kaynaklanıyordu.
Kendi tarih anlatısını veya şablonunu özel mülk sahibi egemen sınıflarla mülksüzlerin karşıtlığına, sınıfsal çelişkinin varlığına, sömüren sınıfla sömürülen sınıfın çatışmasına dayandırdı. Devleti sömürünün bir aracı, dini, egemen sınıfın sömürülenleri uyuşturmak için icat edip kullandığı bir ideoloji olarak tanımladı.
Marksist tarih felsefesi, toplumsal süreçte çelişkilerin yaşandığı şu devrelerle şekillendirildi: Bir sömürü aracı olarak devletin olmadığı ilkel kominal dönem; aristokratik egemenliğin hüküm sürdüğü feodal sömürü dönemi; meşruti yönetimlerin ve loncaların egemenliğindeki prekapitalist sömürü dönemi; burjuva sınıfının egemen olduğu sanayici kapitalist sömürü dönemi; ve toplumsal yasa gereği sebep sonuç ilişkisi nedeniyle nihai olarak varılacak yer olarak komünist/kominal dönem.
Kapitalist aşamadan sonra devletin olmayacağı, din gibi, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve pazar gibi diğer sömürü mekanizmalarının ortadan kalkacağı, herkese eşit, herkesin ihtiyacının karşılandığı, adil paylaşımla ortaklaşa sahip olunan bir dünya, yani komünist devre, nedensellik gereği doğal süreçte kendiliğinden gelecekti. Buna rağmen devrim yaparak süreci hızlandırmak gerekti. Bu sebeple devrim sonrası insanların bilinçlenmesine ve komünist döneme geçişe kadar proleter diktatörlük normaldi.
6.Liberal ya da Marksist modern tarih kurgusuna göre insanın nereden geldiği, nereye evrildiği, şu anki dönemde ne yapacağı, nasıl yapacağı, nasıl yaşayacağı, siyasi ve iktisadi düzenini nasıl teşkilatlandıracağı bellidir. Sosyal statü, yöneten yönetilen ilişkisi, ilişkilerin neye göre kurulacağı şablonik olarak bellidir. Çünkü tarih bilinci böyle söylüyor. Buna göre ya mevcut statüden yana liberal, milliyetçi ve muhafazakarsındır, ya da eşitlikçi ve adaletçi taleple sosyalist bir devrimcisinizdir. İki halde de sekülersinizdir, demokrat ve özgürlükçüsünüzdür.
7.İslam tarihi bir kurgu olmayıp orijinal olduğu için çok farklıdır. Her şeyiyle Allah merkezlidir ve verilidir. Allah tek ezel ve ebed olduğu için yaratıcıdır, her şeye muktedirdir. Her şeyi görüyor ve biliyor. Her an bir iş üzerindedir ve her an yaratmaktadır. Kendisini veli edinenlerin yanındadır.
Tarihin başından beri dünyanın bir yaratılış gayesi vardır. Burada varlıklar, insan ve şeytan vardır. Her varlığın bir kaderi ve eceli vardır. İnsanlara doğru eğri bildirilmiştir. Bilgi üretme ve örgütlenme kapasitesiyle donatılmıştır. Her nesil kendi tarihsel zamanında kendi yaptıklarıyla şahitlendirilecektir. Tarih ilerisi gerisinden kopuk bir ilerleyişle hareket etmez, tersine helezonik biçimde üst üste binerek kendi içinde devran eden ibretlik birer zaman dilimi olarak döner. İbret alan kendini düzeltir, adaleti tesis eder, fesadı ve zulmü engeller, almayan azgınlaşıp sapar, kan döküp bozgunculuk yapar.
Tarih Hz. Adem nezdinde Allah’a itaatle başlar, şeytanın nezdinde nankörlük ve isyanla devam eder. En nihayet eceli dolunca ama itaatle sona erer. “Biz insanları önce tek bir ümmet olarak yarattık” buyurdu Allah. Sonradan müşrikler fesat ürettiler. Allah elçiler yollayarak yeninden ıslah etti. Şu halde tarihin kendisi Müslümanlıktır. Genel manada kâfirler, müşrikler, modern manada laik temelli liberaller, muhafazakârlar, milliyetçiler ve sosyalistler türedidirler. Bunların Müslümanlara kıyasla bir tarihleri vardır. Çünkü bunlar bir sapmadır. Şeytana göre şekillenmişlerdir.
Tarihte sapanlar, kan dökmek, fesat üretmek, şirki ve küfrü hükümran etmek için teşkilatlanırlar. Bunları yola getirmek, dünyayı tekrar düzeltmek için Müslümanlar teşkilatlanarak devreye girerler. Devran böyle dönüyor, dönecek. Ta ki kıyamete kadar.
8.Çağımızın Müslümanları kendini asıl saymadığı için sapanların tarihine göre şekillendi, kendilerine orada bir yer buldular. Tarihsiz kaldıkları için şuursuz ve hafızasız da kaldılar. Bu nedenle şaşkın ve acizler. Diğerlerine göre kendisini tanımlaması, diğerlerine göre şekillenmesi, diğerlerinden biriyle kendini ifade etmesi de bu yüzden. Kafirlerle kurdukları dostluk ilişkisi nefislerinin hoşuna giden işleri yaptırdığı için de sorumluluklarını unuttular… Bu normal değildir.
Ahirette umduğuna kavuşmak isteyen Müslüman, önce kendine ait kendi tarihine girecek. Kendi tarih şablonu yenileyecek. Salihlerle bağını kuracak. Kendi tarihsel döneminde doğruları ve yanlışları tespit edecek. Yerini ve rolünü tayin edecek. Kötülüğü ve kötüleri  tanımlayacak. Yaratılış amacına uygun davranmayı, toplumsal olarak doğru pozisyon alıp teşkilatlanmayı, öncelikle o şablonda ortaya koyacak. Bunu yaptığı zaman kendini ve çevresini yeniden düzenleyecek ve olması gereken bir yarından bahsedecek.
İslami bir tarih şablonu olmayanın gününü kaybettiği gibi geleceği de olmayacak. Bunu yapmadığı her an halifelik sorumluluğunu ihmal etmiş, zulme sapmış, diğerlerine tabi olmuş, diğerlerinin arasında kaybolup gitmiş sürüden biri olacak…  (Henüz basılmamış ‘siyerin gölgesinde 3’ adlı kitabın ön sözünden alıntıdır)

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir