Kan Tahlili-Barış Becerisi

Kan Tahlili-Barış Becerisi

 1.Türkiye’de giderek sıklaşan alçakça terör olayları ve yıkıcı olmaya başlayan sonuçları üzerine bir değerlendirme imkanı sunmak için tarihten iki örnek olay nakledeceğim. Hatırlatmak isterim ki bu ve benzeri sosyal gelişmeler birer sonuç olduğu için son kertede kin ve öfkeye kapılmadan nedenleriyle birlikte ele alınırsa şayet doğru teşhisler ve çözüm yolları bulunabilir olaylardır.
Nakledeceğim iki örnek olayla bir toplumun, o toplumun teşkilatlanmış hükümetinin, iktidarının ve ileri gelenlerinin stratejik ve karakteristik vasıflarına dikkat çekecek, davranış kodlarının tüm toplumda lehte ve aleyhte ne gibi sonuçlar doğuracağını göstermeye çalışacağım.
Epeydir yazmayı düşündüğüm ama yanlış anlaşılabileceğinden endişe duyduğum bu konuyu tıbbi muayenede herhangi bir insandan alınan bir tüp kan örneğine, o kan üzerinden çıkartılan tahlillere, o tahliller üzerinden hastalığın teşhisine ve tedavinin kararlaştırılmasına benzetiniz.
Yer Arabistan yarımadası. Hicaz bölgesinde iki şehir. Birincisi Mekke ve Kureyş adıyla bilinen Arap sakinleri ve onlara tabii azınlık bir grubun yaşadığı yer. Diğeri Evs ve Hazrec kabileleri liderliğinde birleşmiş Arap ve ayrıca Nadiroğulları, Kureyzaoğulları ve Kaynukaoğulları liderliğinde birleşmiş Yahudi kabilelerinin birlikte yaşadığı Yesrib.
OLAYLAR
2.M.590. Mekke çevresinde ‘Ficar’ savaşları adıyla bilinen bir savaş var, 10 yıldır sürüp gelmiş. Savaş haram aylarda da kesintisiz devam ettiği için ‘günah’ manasına ficar denmiş.
Savaşın gerekçesi, ticaret yollarının ve panayır bölgelerinin kontrolünü ele geçirmek, ittifakları sağlamlaştırmak. Savaşanlar, sonuçları itibarıyla siyasi gücü pekiştirip eski statüyü muhafaza etmek ya da yeni bir statüyle siyasi liderliği ele geçirmek istiyorlar. Dolaylı olarak hem İran’ı hem de Bizans’ı etkileyecek kadar büyük değişimlere sebep olacak bu savaşta ittifak etmiş iki taraf var. Bir tarafta Kureyş’in de dahil olacağı Kays Aylan ve Kinane gibi güçlü iki kavim ve yanlarında yer alan diğer küçükler, diğer tarafta Hevazin ve Amiroğulları gibi güçlü iki kavim ve yanlarında yer alan diğer küçükler.
Kureyş bu savaşın son safhalarında stratejik bir hamle yapar, zinde bir güç olarak savaşa dahil olur. Bir iki mevzi savaşı yaptıktan sonra zaten yorgun ve bitkin düşen tarafların da kabulüyle Utbe b Rebia’nın hakemliğinde savaşı bitirir. Hz. Muhammed bu savaşta 20’li yaşlardadır.
Kureyş bu savaşın sonunda Mekke’nin içinde baş gösteren kimi olumsuz gelişmelere, kendi itibarlarını ve güvenirliklerini sarsıp dış itibarlarını ve ittifaklarını çökertecek ciddi bazı olaylara şahit olur. Bu olayların ticari imtiyaz için dışardan tahrik edildiğini düşünmek de olasıdır. Nitekim Yemen ticaretiyle ilgili İran’ın bu yola başvurduğunu düşünebiliriz.
Kureyş liderlerinin stratejik aklı hemen devreye girer ve meşhur Hılf-ul Fudul hareketi olaylara müdahale eder. İç rekabet dolayısıyla Hılf’a katılmayan liderlerin dahi zımni desteğiyle olumsuz gelişmeler kısa sürede engellenir ve işler yoluna girer.
Kureyş, savaş yapmadan barışın, büyük zayiatlar vermeden ve telafisi zor hasar almadan güçlü kalmanın avantajını iyi kullanmış, sonuçta lider olarak güçlü ittifaklar kurup hiyerarşide yarımadanın liderliğine yükselmiştir. Bu tür bir tutum Kureyş’in liderlerinin zekasına, yeteneğine, ileri görüşlülüğüne ve ferasetine işaret eder. Nitekim tarihlerinde karşılaştıkları kendilerince en ciddi ve en büyük iç “düşmanları” Hz. Muhammed ile sonuna kadar uzlaşı aramışlardır.
Bu ve benzer başka gelişmelerin sonuçlarından hareketle diyebiliriz ki yarım adada yaşayan Araplar ve diğerleri hep Kureyş’den lider olanlara tabi olmuşlardır. Onlardan kafir kalanlar kafir Kureyş’linin, Müslüman olanlar da Müslüman Kureyş’linin peşine düşmüşlerdir. Nitekim tarihe Emevi, Abbasi, Fatımi, Endulüs devletleri olarak damga vuranlar Kureyş’li liderlerdir.
3.Yesrib’de 120. Yılını dolduran ‘Yevm-ül Buas’ adıyla bilinen bir iç savaş var. Son kapışma M.619’da ‘Buas’ adlı mevkiide yapıldığı için Buas Günü manasına bu adla anılıyor. Gerekçe aynı, Yesrib’in verimli arazilerinden büyük pay almak, ticarette imtiyazı sahibi olmak, iç pazarlarında imtiyaz elde etmek. Taraflar, Evs ve Hazrec kabileleri liderliğinde ittifak etmiş Arap kabileleri ve iki tarafla ayrı ayrı müttefik olmuş Yahudi kabileleri.
Yahudiler her ne kadar savaşın karşı kamplarında ayrı taraflarda olsalar da savaşın uzamasını alttan alta destekliyorlar. Çünkü bu sayede sahip oldukları en verimli arazilerini koruyor, taraflara faizli borç vererek hem servetlerini artırıyor ve hem de kendilerine muhtaç kılıyor, pazar tekelini ellerinde tutuyor, rakiplerin zayıflığından istifadeyle siyaseten güçleniyorlar.
Yesrib’in iki güçlü kavmi Evs ve Hazrecin ileri gelenleri, onların liderleri bir türlü barışı sağlayamıyorlar. Yetişkin insan kaybına, liderlerinin öldürülmesine, arkası gelmeyen gece baskınlarıyla can ve namus kayıplarına, siyaseten zayıflamalarına, İran’a her yıl vergi vermek zorunda kalmalarına rağmen barışamıyorlar.
Nihayet M.620 yılı hac mevsiminde Yesrib’li bir heyet hakemlik edip savaşı bitirmeleri ve aralarında barışı sağlamaları için Kureyş’e gelir. Kureyş oligarşisi Ebu Cehil liderliğinde yapılan görüşmede bu teklifi kabul etmez. Çünkü onların Yesrib’li iki tarafla ayrı ayrı ticari ilişkileri, ittifak anlaşmaları vardır, Yesribten geçen ticaret yolu kendileri için önemlidir dolayısıyla Yesrib’in kendi içinde ittifak edip güçlenmesi menfaatlerine uygun gelmiyor.
Aynı heyet Arafat’a çıkıp diğer Yesriblilerle buluşur, kurdukları çadırdan diğer Kureyş liderleriyle ikili görüşmeler yapmaya çalışır. Bu görüşmeler sırasında Kureyş’in Hz. Muhammed’den çok fazla rahatsız olduğunu öğrenir ve onunla görüşmek için fırsat kollar ve çok sürmez onunla da görüşürler. Altı kişilik heyet ilk görüşmede Müslümanlığı kabul edip Hz. Muhammed’in liderliğinde kendi içlerindeki meseleyi halledeceklerini de düşünürler ve tarih başka türlü gelişmeye başlar.
Yesribliler aslında güçlü bir kavimdir. Çalışkan, savaşçı ve cesur insanlardır. Mekke’ye kıyasla verimli arazilere, ziraat ve ticarette iyi imkanlara, Suriye ve filistin’e açılan ticaret yollarının avantajına sahiptirler. Buna rağmen 120 yıl süren iç savaşı bir türlü bitiremiyor, kendi içlerinde uzlaşıp anlaşamıyorlar. İki tarafa da telafisi imkansız insani ve maddi kayba mal olmasına ve sonuç itibarıyla siyasi güçlerinin zayıflamasına rağmen barışı sağlayacak antlaşmayı yapamıyorlar. Dışardan bir çözüm arayacak zafiyete düşmeleri bunları düşündürtüyor.
KISSADAN HİSSE
4.Kureyş’in tavrı ile Yesriblilerin tavrı arasındaki fark, sonuçlarından hareketle görülüyor ki aynı değildir. Bu değerlendirme bize iki tarafın düşünme kapasitelerini, sorunları çözme ve uzlaşma tarzlarını, incelik ve dayatmacı usullerini gösteriyor. İkisi arasında görülen o ki sonuç itibarıyla güvenlik için, toplumsal birlik ve bütünlük için, iktisadi olarak güçlenmek ve siyasi olarak söz sahibi olmak için aynı şeyleri söylemek zordur.
Bu tarz kıyaslamalar gösteriyor ki bir taraf savaşmadan barışın getireceği nimetleri elde ediyorken diğer taraf inatlarının sonuçlarına katlanarak savaşın yıkımlarını ve külfetlerini taşıyor.
Asya, Afrika, Ortadoğu ve Ön-Asya tabir edilen bu geniş coğrafyamızda en yakın 1500 yıllık tarihe damga vuranlar, imparatorluk kuranlar, İslam’a sarıldıkları, İslam’a tabi oldukları zaman güce, zenginliğe, zerafete ve asalete kavuşanlardır. Güvenliği, adaleti ve siyasi otoriteyi de o sayede sağlamışlardır. Oysa aynı coğrafyanın liderleri, ileri gelenleri son iki yüzyıldır İslam’dan uzaklaşarak yücelmeye karar verdiler. O gün bu gündür tam tersi oldu, içerden çöktüler, dışardan kuşatıldılar. Parçalandılar, zayıfladılar, güçlerini ve izzetlerini yitirdiler. Şimdi de birbirlerine düştüler.
Hz. Muhammed’den sonra dahi bu halden kurtuluşun çaresi olarak Yesriblilerin değil Kureyşlilerin tavrını örneklemek gereklidir. Nasılsa bu günkülerin her birisi cahiliye karakteri taşıyorlar. Bunların içerde gösterdikleri zaaftan istifade eden Batılılar ve elbette İsrail devleti, kim bilir ne kadar mutlulardır!
Bu coğrafyada kelle sayısıyla 1.7 milyar ‘Müslüman’ olduğu biliniyor. Çoğunun güya bağımsız, güya egemen devletleri var. Lakin hepsi zillet içinde. Üstelik Allah vergisi kaynaklara, zenginliklere ve insan kalabalığına da sahipler. Ne diyelim şimdi, Allah bu kalabalıklara akıllı, basiretli, ferasetli, siyaset bilen, yönetme kapasitesi olan liderler ve ileri gelenler nasip etsin. Mevcutlarda bir numara olmadığına göre!
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir