Demokrasi Müslümanlara neden uymaz !

Demokrasi Müslümanlara neden uymaz !

1.Batılı epey çekti geçmişte monarkın mutlak iktidarını dengelemek ve sınırlamak için. Anayasal meclisi bu nedenle kurdu
2.Burjuva sınıfı çıktı meydana, halkı icat etti, monarkı devirip halk meclisini kurdu. Klasik demokrasiyi keşfetti.
3.Halk kendi kendini yönetecekti bu sistemde. İktidar seçimle gelip gidecek, mutlak iktidar sahibi olamayacaktı. Sosyal sözleşmeyi, anayasayı, anayasal garantiyi, kamuoyunu, kamu iradesini, hukukun üstünlüğünü vs bu sebelerden dolayı üretti.
4.Batı yaşadığı acı tecrübelerden sonra devletin ya da iktidarın gücünü, otoritesini sınırlamak için güçler ayrılığı prensibini de buldu. Medyanın dördüncü güç olduğu efsanesine pek inanmayın, dünyanın her yerinde bazı istisnalar hariç istihbarat örgütlerinden ve dolayısıyla yönetimden veya sermaye gücünden bağımsız bir medya yoktur. Hele günümüzde kuruluş ve işletme maliyet finansının astronomik rakamlarla patronaj ilişkisine mahkum olduğunu düşünürsek. Bizim ülke ölçeğinde haberlerin, makalelerin, çizerlerin ve yazarların ne ‘mal’ olduğu ortada değil mi?
5.Güçler ayrılığı yani iktidarın üç güç arasında paylaşılması, tek güce izin verilmemesi. Malum, yasama, yürütme, yargı.

  1. Bu üç güç birbirinden bağımsız, özerk olacak, biri diğerine veya diğer ikisine tahakküm etmeyecekti. Yani diktatörlüğün ve mutlak iktidarın tekeleşmesinin önü alınmış oldu.

7.Yasama meclisini halk seçecek, meclis içinden hükümeti çıkaracak, yargı da meclisin çıkarttığı yazılı kanunları uygulayarak adalet dağıtacak. Düzen bu, şekil bu.
8.Yasama ve yürütmede nihai kararı halkın seçtiği meclis verecek. Halk çoğunlukla kimi seçmişse onlar yasama ve yürütmeyi temsil edecek. Meclis hem bu işlerden sorumlu hem de denetimden sorumlu.
9.Demokrasi şekil olarak böyle bir sistem. Burada temsil, halk, egemenlik, konuşulması gereken detaylar ama yeri değil
10.Yargı, devlet sistemi içinde bürokratik mekanizmaya dahil olduğu için devleti, devlet iktidarını sorgulayamaz. Devleti yargılayamaz. Önündeki kanunlar da buna müsait değildir.
11.Yargıçlar, yasama meclisinden çıkan kanununları uygulayan adli sistemin birer parçası, hepsi de devlet memuru. Kanunları uygularken kullanabileceği sınırlı kanaatini de devlet aleyhine kullanamaz. Patronaj ilişkisi var çünkü. Modern çağda devlet sistemi içinde varlığını devlete bağlı bürokratik bir sınıftan bahsediyoruz çünkü. Avukatlık mesleği bahsi diğer bir konu ama zahiri kurtarmanın ve basit davaların ötesinde varlıkları yok olanlardır. Devlet ve yönetimle başları derde girenler söylediklerimizi bilir. Bu konuda Amerika dünyadan öndedir, orada juri sistemi var. Fakat juri sistemi devlet işlerinde uygulanmıyor, orada devreye senato giriyor. Senato başkanı bile yargılayabiliyor.

  1. O halde özerk olduğu söylenen, güçler dengesinden biri oyun dışı kaldı. Geriye kalan iki güç yasama ve yürütme.

13.Meclis hem yasama gücüne, hem yürütme gücüne sahip. Meclisi halkın oyları belirliyor. Çoğunluk mecliste söz sahibi.
14.Halktan en çok oy alan parti hem yasamayı tekeline alıyor, hem hükümeti/yürütmeyi. Muhalefet sadece rol yapıyor.
15.Muhalefet ne rolü yapıyor, başka seferde çoğunluğun oyunu alıp iktidar sırasının kendisine gelmesi için rolünü oynuyo
16.Egemenlik halktaysa, eski monarkın yerine bu defa halk, yani oy çoğunluğunu alan temsilciler geçiyor, bu uygulamadan da ortaya halk diktatörlüğü çıkıyor. Ya da çoğunluğun temsilcisi bir diktatör. Karizma falan efsanesi ile iş geçiştiriliyor.
17.Oyunun kuralı seçim ise, seçimde en çok oyu almak iktidar olmak ise, güçler dengesine göre diktatörlüğü ne engeller?

  1. Askerler, polis ve istihbarat teşkilatı mı engelleyecek? Bu üçüncü dünyaya has bir uygulama.

19.Avrupada diktatörlüğü engelleyecek olan, devletten bağımsız burjuvadır. Burjuva teoride gözükmeyen gerçek güçtür. Çünkü bu sistemin banisidir. Kralı, monarkı, aristokrasiyi yıkan, halkı icat edip demokratik yönetimin biçimini ve muhtevasını belirleyen odur.
20.Amerikada diktatörlüğü engelleyen halktır. Nasıl? Orada silah kullanmak serbesttir. Halk silahlıdır. Diktatörlüğü halk engeller, kurulu düzende özgürlüğüne sahip çıkar. Elbette bu iş beyazlara daha çok düşer. Ayrıca orada yasalara hükmeden senato, paraya hükmeden temsilciler meclisi gibi ikili bir sistem, federal mahkeme gibi devletin en üst hukuk kurumu var.
21.Müslüman demokrat veya monarşik düzene sahip ülkelerde ne engeller? Bunun karşılığı yok. Dengeleyici bir güç, kurumsal yapı da yok. Ne zamandan beri, son yüzyıldır. Neden?
22.Müslüman dünyada bağımsız burjuva yoktur, besleme tabir edilen devlet/iktidar zenginleri vardır. Bunlar bağımsız bir güç olmadığı, sistem kurucu unsur olmadığı için devleti sınırlayamaz. Denetleyemez.
23.Silahlanma da yasaktır. Buralarda tek silahlı güç ordudur, polis ve istihbarat teşkilatıdır. Bazı yerlerde denenmiş ikili meclis sisteminde meclisin birini zaten atanmışlar teşkil ediyordu.

  1. Bu sebeple iktidar ya devletin ordusunu polisini kullanır ve ortaya devlet partisi veya parti devleti denen bir durum çıkar. Ya da ordu yönetime el koyar. İki halde de buyrun demokratik diktatörlüğe!

25.Peki Müslümanlar bu dünyada adaletli yönetimi nasıl kurdular tarihte de, bu gün monarklardan ve diktatörlerden kurtulamıyor. Yani mutlak yetkiye sahip olan veye gücü ele geçirenlerden.
26.Sorunun cevabı “Şeriat”ın doğru anlaşılmasında, şeri düzenin doğru kavranmasındadır. Şeriat, sanıldığı gibi bir kanunlar dizisi değildir. Yazılı anayasa da değildir.
27.Şeriat bir hukuk sistemi, doktrinidir. Aynı zamanda yönetimin, devletin meşruiyet gerekçesidir.

  1. İslami devlette şeriat, nihai otoritedir. Dolayısıyla denetim mekanizmasıdır. Yönetim kademesi şeriattan onay alır.

29.Şeriattan onay almayan ya da şeriatın denetleyemediği yönetime “Zorba”, “Zorbalık” denir. Zalim, zulüm manasınadır.
30.Peki şeriatı kim temsil eder? Öncelikle ve genel olarak Müslümanların tümü. İçlerinden bu işi yapması gereken alimler, ulema ve seçkinler. Kifaye farz bunlara düşer. Bunlar devletten bağımsız, özerk kimselerdir. Devlet memurları veya bağımlısı değildirler.
31.Alimler, Allah’ın hükmünü, muradını, hukuk kuralı olarak yorumlar, içtihad ederler. Yönetimin idari düzenlemesini onaylarlar. Yanlışa dur derler. Seçkinler de alimlerin arkasında dururlar. Zira iki sınıf da devleti denetleme konusunda doğal görevlidir. Dini ve ümmeti asıl bunlar temsil eder, yöneticilereyse görevi emaneten bunlar verirler. Şeri sistemde yönetim işleri emanettir, o emanetinde sahipleri vardır.
32.şeri fıkıh sisteminde yargı sisteminde adalet dağıtacak, ihtilafları ve çekişmeleri bitirecek kadıların önünde yazılı kanun maddeleri yoktur.
33.Kadıların elinde içtihatlardan müteşekkil risaleler var. Duruma, bölgeye, şartlara göre insiyatif kullanarak hüküm verme salahiyetleri var. Standart hükümler verilmiyor.
34.Kadılar nereden seçiliyor, eğitimleri ne? Onlar önüne gelen davalara bakıp elinin altındaki yazılı kanunlara göre karar veren birer katip mi? Hayır. Şeri hukuk sistemi içinde hak mezheplerin içtihatlarına bakıyor, içtihad usulüne uyuyor ve duruma göre, olaya göre karar veriyor. Olayın muhatabı, tarafı durumunda. Eski hikmetli tabiple hastası arasındaki tedavi ilişkisini ve bir de şimdiki doktor ile mekanik tahliller ve rontgenler arasındaki ilişkideki tedavi farkını hatırlayın ve kıyaslayın, ne demek istediğim daha iyi anlaşılır…
35.Kadılar, ilmiyye sınıfı arasından erbab olanlardan seçiliyor. Her biri hikmetli, yetişkin, olgun , vazifeye ehil insanlar. Şeri nizamı kötülemek için özellikle abartılan çoğu uyduruk kadı hikayeletine aldırmayın, bir iki istisna olsa da genele bakın. Yüzlerce yıl devlet ve imparatorluk düzenlerini, devlet ahali ilişkisini ve toplumsal her tür ilişkileri bu kadılar idare etti, bu kadılar adalet dağıttı. Dile kolay yüzlerce yıl.
36.Kadıların denetimi nasıl? Alimler içtihatlarıyla, tenkitleriyle, risaleleriyle hem denetliyor hem yol gösteriyor. Aynı kadılar gerek yöneticiyi gerekse yönetim kademesindeki her yetkiliyi yargılayacak, aleyhlerinde hüküm verecek kadar muhtar insanlar. Yöneticilerin yargılandığı mahkemelere ‘Mezalim mahkemesi’ deniyor.

  1. Bağımsız, özerk ilmiye sınıfı hem yöneticinin meşruiyetini hem mutlak iktidar arzusunu engelleyen bir güç. Çünkü bağımsızlar, devletle mali ilişkileri yok.

38.Alimler bu gücü nereden alıyor? İlminden, şeriatı muhafaza ve müdafaa azmi ve yetkisinden, dürüst, cesur, bağımsız kişiliklerinden. Halk ve yönetim kademesi bu sebeple bunlara saygı duyuyor. Bunlar da o saygıyı fazlasıyla hak ediyorlar.
39.Raşit halifelerden dönemi ve onlardan sonraki zamanlarda halife sultanlık düzeni yüzyıllar boyu bu bağımsız ilmiye sınıfıyla ayakta durdu. Toplumsal birlik ve düzen bunların öngörüsü, yöneticilerin şeriata bağlılığıyla süregeldi. Hz. Ebu Bekir ‘Ben Allah ve resulüne itaat edersem bana itaat ediniz, aksi halde itaat etmeniz gerekmez’ diyordu.
40.Batılıların ‘Hukukun üstünlüğü’ dediği sistemin karşılığı İslami şeri düzenlerde, yönetim ahali ilişkisinde adalet hem yöneticiler eliyle uygulandı, hem de bu alimlerce korundu, kollandı. Devletlerde onların içtihatlarıyla hep ilerledi, meselelerini çözdü. Yüz yıllarca. Her yerde. Her şartta. Her biçimde.
41.Modern çağda şeri hukuk sistemi ve bağımsız alimler sınıfı ortadan kalkınca, zorbalık düzenleri kendine yol buldu. Alimlerin yerine başka bir güç de gelmedi. Osmanlının son dönemlerinde yapılan reformlar zaten bu değişikliğin habercisiydi. Özellikle Mecelle yazılmaya, kanunlar yazılı maddeler haline getirilmeye başlandıktan, mecelle ile hüküm verecek hakimlerin fetva ehli olmasına gerek kalmadığı ortaya çıktıktan sonra.
41.Bu yolu açan süreç Osmanlıda Tanzimat, Islahat, Anayasal mutlakiyet, Cumhuriyet, AB süreci aşamalarıdır. Suudi örnekliği hariç hemen hemen diğerlerinin hepsi de zaman farkıyla Osmanlıyı örnek aldılar. Dolayısıyla dert ortak ve aynı.

  1. Bu süreçte devleti, iktidarı sınırlayacak ve denetleyecek bir sınıf oluşmadı. İlmiye sınıfının yerine geçecek bir güç de gelmedi. Din devletin kontrolüne geçtikten sonra yapılacak bir şey de kalmadı.

43.İlim bilim sistemi devlete bağlı üniversitelere geçti, adli mekanizma yazılı kanunları uygulayan bürokrasiye dönüştü, bağımsız burjuva sınıfı da gelişmedi.
44.Bu sebeplerden dolayı Müslüman coğrafya, yüz yıldır monarşilerin ve diktatörlerin yönetiminde yaşıyor. Demokrasiye de geçemiyor. Toplumsal güç dengeler de bir türlü kurulamıyor. Dolayısıyla ilim yok, gelişme yok, huzur yok, güvenlik yok, geleceğe güven yok. Korku, endişe, gelecek kaygısı her tarafta kol geziyor.
45.Demokrasi buralarda tutmaz çünkü onu koruyacak sınıf, yapı, güç yok. Tarihsel ve toplumsal süreçten gelen kültürel pratik ve sosyal bünye demokrasiyi özümsemiyor. Demokrasilerde ahalinin nefsini azdıran, ona yönetimi ve denetimi veren bir söylemin arkasında çok güçlü bir manipülasyon var. İnsanlarsa bu denli karmaşık ilişkiler ağında uzmanlık gerektiren yönetim ve denetim işini yapabilecek bilgiye, donanıma sahip değil, olamaz da. Bu sorumluluğu yerine getirmesi gereken ahali arasından seçilmiş ilim ehli sınıfsa yok edilmiş durumda. Onların yerini dolduracak benzeri bir güç de çıkmadı. O sebeple demokratik diktatörlük her an kapıda bekliyor, manipülasyonu ve propagandayı en iyi yapan iktidarlar diktatörleşiyor. Zorla da demokrasi olmuyor. Monarklar ve diktatörlerin önü de alınamıyor… Bu sebeplerle bu coğrafya, Müslüman toplumlar şeri hukuk sistemine tekrar dönecek. Huzurları, güvenlikleri, dirlikleri için dönmek zorunda kalacaklar. Yüzyıllık acı tecrübeler de bu arayışı tetikledi. Bunun işaretleri belirmeye başladı bile. İşlerin yoluna girmesi ve Batı etkili sahtelerinin piyasadan çekilmesi için sadece zamana ihtiyaç var.
46.Bat ile yarışmanın, siyasi bir düzen ve toplumsal bir yapı olarak adalet temelli karşılaşmanın tek yolu bu. Yüzyıllık sancıların sonu da buna bağlı. Yani bu işler şeri hukuk sistemine yeniden dönüşe bağlı fakat bu statik, tarihsel uygulamaları bire bir transfer etmeye ayarlı zihinlere, fotokopi uyarlamalara dönüş demek değildir. Bu sebeple bu işler bu günkü ilmiye sınıfıyla olmaz. Mevcut durumlarıyla seçkinler ve burjuva sınıfıyla da olmaz. Batıda okumuş ya da hala Batıdan etkilenen laik despotlarla ve yerli dindar oryantalistlerle hiç olmaz…Tarih bu günkü zorlamalara izin vermiyor. Coğrafya ve tarihsel kültürel birikim izin vermiyor. Sosyal bünye kaldırmıyor. Yüzyıllık denemeye rağmen de olmuyor. Olmuyor.
47.Şeri hukuk sistemine dönüldüğünde Doğu despotluğu tanımı ve bunun karşılığı sosyal gerçeklik böylece Batı kapitalist sömürü düzeni gerçekliğine dönüşür. Batı kendine bakar biz kendimize bakarız. Aralarındaki ilişki ve kıyas çok daha nesnel olur, hukuk temeline oturur ve iki taraf için de çok daha iyi olur. Hangisinin daha iyi olduğu böylece açığa da çıkar.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir