Obama’nın “IŞİD Kuşatmasını Kırdık” Mesajı Üzerine

Obama’nın “IŞİD Kuşatmasını Kırdık” Mesajı Üzerine

Suriye sorun değil, Irak değil, Filistin hiç değil. Oralarda ölenler zaten insan değil! Sıra Yezidilere, Kürtlere gelince derhal müdahale! Yanlış anlaşılmasın, buralarda insan ölsün demiyoruz. Bizi bilen bilir… Burada mesele, kendi yarattığı canavar, hakikaten kendini bağımsız falan hissedip görev sınırlarını aşınca, hemen müdahalenin gündeme gelmesi.
Demek ki neymiş, uluslararası camia-hukuk-toplum-kurallar ne için varmış, uluslararası toplumun çıkarı için. Kim bu uluslararası toplum? Beş devlet. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin; dünyanın patronları yani. Bunların Ortadoğu temsilcisi, sistemlerinin bekçisi, işareti alınca hırlayan köpeği kim? İsrail.
Bu beşlinin kurup yaşattığı -diktatörlüklerle olsa da sisteme dâhil ettiği Ortadoğu ve Afrika dâhil- dünyanın her yerinde geçerli kıldığı ekonomik bir sistem var. Kapitalizm ya da meşhur adıyla serbest pazar ekonomisi. Bu beşli bu sistemle liderlik ediyor, bu sistemi geçerli tutarak liderliğini koruyor. Zenginliklerini, üstünlüklerini, askeri güçlerini bu sistemden alıyorlar.
Beşlinin uluslararası arenada tüm toplumları uyuşturduğu, ikna ettiği sahnenin dekoru BM, sistemin koruyucu gücü NATO, sistemi işleten Dünya Ticaret Örgütü ve IMF… Dünyada bu sistemi bozacak bir gelişme olursa, kendi tezgâhları dışında bir durum oluşursa, hepsi birden harekete geçerler ve ellerinin altında bulunan araçları devreye sokarlar. Her şekilde ve her yandan müdahale ederler. Hangi örgütleri kullanmaları gerekiyorsa onu devreye sokarlar…
Bunlar güç-kudret olarak Allah mı? Bu soru düzen kurmaktan bihaber, kurulu düzeni, maddi unsurlarını, sistem kurma ve yürütme iradesini, ittifakları vs. anlamaktan aciz olanların sorusudur. Sosyal, siyasi ve ekonomik olaylar bir irade dışında oluşmaz. Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur. İradesi olan, ne yapması ve nasıl yapması gerektiğini bilen iradeden bahsediyoruz burada. O halde beşli çeteye “Allah mı?” diyebilenler, bunların yerine ne yapmaları ve nasıl yapmaları konusunda bir akıl sahibi olmalılar.
Peki, Türkiye bu sistemin, çerçevenin neresindedir? Hiç sorulur mu canım, tabii ki sistemin merkezinde. Üçüncü derecede oyuncu olmaktan ikinci dereceye çıkma mücadelesi veriyor. Ama sistemi koruyacağına, sisteme uyumlu yoluna devam edeceğine söz vererek, taahhütte bulunarak. Burada iktidarlarını ve politikalarını değil, devlet olmayı düşünenler ve “devlet nedir” anlayanlar işi bilirler.
Suriye’deki, Irak’taki, Mısır’daki gelişmeleri bir de bu çerçevede değerlendirin, bakalım ne çıkıyor ortaya? Esad’ın yerine kendilerine itaat edecek birileri çıkmadığı ya da itaat edeceklerin kendi aralarında anlaşarak organize olup boşluğu dolduracak güce erişemediği için, Müslümanlar birbirini kırıyor, onlar da seyrediyorlar. Nasıl olsa eni sonu otoriteyi ele geçirecek olanlar kendilerine gelecekler. Suriye’de diktatörü devirip demokrasiye veya İslami bir sisteme geçeceklerini umanlar, tarihsel-ekonomik-siyasi-toplumsal şartlar gereği ayaklandıklarında büyük resmi görmeden harekete geçtiler. Hazırlıklı ve donanımlı da değildiler. Nitekim iç savaş dördüncü yılını dolduruyor ve felaket henüz bitmiş değil. Arap baharı ve devrimcilik hesapları, duygusallıktan öteye geçmedi. Tarihi fırsatı iç savaşa çevirerek heba edenler büyük divanda hesap vermeye hazırlansınlar.
Mısır’da İhvan, AKP’lileşmeyi kabul etmediği için cuntacı ajan tarafından devrildi. İhvan 90 yıllık bir örgüt. İktidara şartlanmış da değil. Şer’i yönetim dışında başka bir yönetim tarzına razı da olmadılar. Bu nedenle iktidardan uzaklaştırıldılar. İhvan, ülkesini iç savaşa sokmadı. İnsanlarına Suriye tarzı bir felaketi veya Irak tarzı bir bölünmeyi yaşatmadı. Bu konuda tecrübeli idiler. İyi ki orada İhvan varmış…
Sistem şimdilik eski yöntemle Mısır’ı idare etmeyi tercih etti. İşleri sürece soktu. Amerika ve Batılılar bizim insanımız gibi aceleci değildir. Planlamayı yapınca sabırla beklemeyi bilirler, şartları lehlerine çevirmek için beklerler. Hiç aceleci değillerdir. Nasıl olsa ipler ellerinde, öyle ya da böyle…
“Mısır’da İhvan başarılı olsaydı?” diye sormak gerek. Bu takdirde bölgedeki tüm hesaplar alt üst olabilir, dengeler tam tersine dönebilirdi. Türkiye dâhil sistem büyük arıza verirdi. Bunu gördükleri ve bildikleri için şimdilik kaydıyla İhvan’a yol vermediler. Cuntacı katiller eliyle gerçekleştirilen her tür kepazeliği ve alçaklığı bu nedenle desteklediler. Satılık generalin arkasında bu nedenle durdular.
Irak’ta işler yolunda gitmiyordu. Maliki, Saddam’a özendi, kendisine verilen desteği kendi kerameti sandı. Ülkeyi kan gölüne çevirdi. Düzeni oturtamadı. Beklenen olmayınca onun yerine başka birini bulacaklardı ve buldular. Irak’ta dengeleri yeniden yerine oturtmak için IŞİD diye bir canavarı kullandılar. Onlar da tıpkı Maliki gibi kendi kendilerini aldattılar, verilen görevi başarıyla yapınca kendilerini asıl oyuncu zannettiler. Onların da ipi bu nedenle çekildi, sınırlarına dönmeleri istendi…
“Hilafet” deniliyor, dünyanın neresinde bir çete, örgütçülük yaparak, mafya gibi davranarak devlet kurmuş, bilen var mı? Böyle bir şey olur mu? Kurduğu takdirde ne yapacağını da gösterdi zaten. Öyle değil mi? Buradan da anlıyoruz ki, IŞİD, normal bir İslamcı örgüt değil. Cellatlarına âşık olmuş maktuller sürüsü.
Sözün özü, Müslüman coğrafya bir tarihi fırsatı daha kullanamadı. Tarihsel birikim, sosyo-ekonomik ve siyasi sebeplerle oluşan değişime zorlanmış birikim, öfke ve toplumsal kalkışma, beceriksizlikten, donanımsızlıktan, yanlış hesap ve iktidar tutkusundan dolayı heba edildi. Bu savaş kaybedildi, yazık. Söz yine Batılılara, uluslararası topluma ve liderlere geçti. Artık çare onlardan beklenecek! Hikâye kötü sonla bitti.
Bu arada Türkiye’de iktidar değişikliği ve sahipliği nedeniyle heyecanlananlar, hesabı kitabı yeniden gözden geçirmeliler. Erdoğan’dan ya da yeni gelecek Başbakan’dan, esasa dair, bu sisteme ve kapitalist yayılmacılığa dair, BM’ye, NATO’ya, Dünya Ticaret Örgütü’ne dair, IMF ortaklığının neye yaradığına dair, bir söz işiten var mı? Bunların yerine neyin istendiği ve hangi sistemin getirileceğine dair bir politikanın olduğu söylenebilir mi?
Cumhuriyet’in başına Cumhurbaşkanı olmayı, Cumhur’un başı olarak savunacak kadar duygusal, ne olup bittiğini anlayamayacak kadar saf olanlarımız ne kadar çoğaldı? Cumhuriyet’in başkanı olunca Türkiye’de sistem, politika, yönetim tarzı falan mı değişecek? Anayasa, yasalar, referans olarak değiştirilip yeniden mi düzenlenecek? Devlet örgütlenmesi buna göre yeniden mi dizayn edilecek? Ya da Erdoğan’ın böyle bir taahhüdü mü var?
Şapkayı çıkartıp önümüze bir koyalım ve kendi kendimize soralım: Sahi, biz ne istiyoruz? Dünyevileşenler, güç ve üstünlük sağladığı için maddeye tapanlar, ölümü inkâr edip dünyayı cennet yaparak haz içinde yaşamak isteyenler gibi, evet, onlar gibi, biraz zenginlik, biraz makam, biraz şöhret, biraz statü mü istiyoruz? Bize bunların imkânlarını sağlayan iktidarları bunun için mi destekliyoruz? İyi de, Allah bu talepleri, bu değerleri kabul etmiyor ki.
Hüseyin Alan

Bu Yazıyı Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir